RAMAZAN, ORUÇ ve SAĞLIK
Prof.Dr Mustafa Samastı*
Ramazan Ayının Önemi
Ramazan ayı Müslümanlar için hidayet ve hayat rehberi olan Kur'an-ı Kerim ile oruç ibadetini buluşturan en kutsal aydır. Bakara suresinin mukattaa harflerinden sonraki ilk ayetinde “Kendisinde şüphe olmayan bu kitap muttakiler için yol göstericidir.” (Bakara 2) buyurulmaktadır. Müttaki, takva sahibi yani hata ve günah işlemekten sakınan, Allah'ın emirlerini tam anlamıyla yerine getirmeye çalışan demek olup vikaye (koruma/korunma) sözcüğünden türemiştir. Dolayısıyla Kur’anla olumlu anlamda buluşabilmek, ondan hakkıyla yararlanabilmek için takvaya ermek gibi bir zorluk söz konusudur.
İnşirah suresinde vurgulandığı üzere her zorluğu aşmayı sağlayacak bir kolaylığın da insana bahşedilmiş olması gerekir. Bununla ilgili ipucu yine aynı sürede verilmiştir. “Ey inananlar sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı ki takvaya ulaşasınız” (Bakara 183)
Böylece oruç ibadeti hem bedensel olarak hem de ruhen arınma sağlayıp günahlara karşı kalkan görevi yaparak insanda yüksek bir bilinç ve tefekkür hali oluşturur. Böylece Kur’an’la sağlam bağ kurabilecek bir takva haline eriştirir.
“Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara hidayet rehberi, doğru yolun ve doğruyla eğriyi ayırmanın açık delillerini içeren Kur'an bu ayda indirildi.Sizden kim bu aya erişirse oruç tutsun.” (Bakara 185). Ramazan ayı kutsiyetini büyük ölçüde Kur’an’ın kendisinde indirilmiş olmasından alır. Bu açıdan Ramazan ayı oruç ibadetiyle birlikte aynı zamanda Kur’anla buluşma ayıdır.
İnsanın tüm kötü eylemlerinin kaynağı kontrol edilmemiş nefsidir. Nefsin son kalesi açlıktır. Aç bırakıldığında nefsin arzu ve ihtirasları zayıfladığından daha kolay kontrol altına alınır. Oruç, nefsî arzulara karşı insanı güçlü kılar.
Oruç, nefsin azgınlığından korunmanın en etkin yolu, sabır, dayanıklılık ve güçlü bir irade eğitimidir. Helal ve meşru olana karşı getirilen sınırlamanın kazandırdığı bilinç hali haramlara karşı güçlü bir direnç oluşturur. “Ey inananlar, sabır ve namazla yardım dileyiniz. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153).
Başlı başına bir sabır olan oruç, ilahi yardımlara mazhar olabilmenin önemli bir vesilesidir. Oruç, nefsin aşırılıklarını dizginler ve onu sakinleştirir.Dünya hırsından, öfke, şiddet, saldırganlık… gibi olumsuz duygulardan uzaklaştırır. İnsana sükunet ve dinginlik kazandırır. Bütün bunlar şeytanın vesvesesine karşı güçlü bir direnç oluşturur. Çünkü şeytan ancak nefsin zaafları üzerinden insana nüfuz eder.
Oruç, bedeni maddi gıdalardan, nefsi şehevi arzulardan uzaklaştırarak bastırılmış haldeki ruhi melekelerinin açığa çıkmasına vesile olur. Bu yönüyle Ramazan ayı ibadet ve tefekkür açısından son derece verimli bir ortam oluşturur. Nitekim Peygamber efendimiz bu ayın son 10 günü itikafa çekilerek ibadet ve tefekküre yoğunlaşırdı. İtikâf, esas itibariyle maddi ilgilerden uzaklaşarak derin tefekkürle manevi ufuklara yolculuk yapmaktır.
Ramazan ayı, nefis terbiyesiyle birlikte kötü alışkanlıkların kaybolduğu, merhamet duygularının, infak ve yardımlaşmanın zirveye ulaştığı, muhtaçların korunup gözetildiği adeta bir sosyal seferberlik ayıdır.
Ramazan ayı kendisine yeterince itibar gösterenler için maddi ve manevi açılardan tam bir arınma, insani terakki mevsimidir.
Oruçla nefsi temayüller baskılanınca manevi duygular, düşünce ve tefekkür yetenekleri aktifleşir, insani özellikler güçlenir. Aynı zamanda beden de rahatlar, gerginliği azalır, daha sağlıklı hale gelir.
Oruç tutmanın manevi yararları arasında kişinin kendini arındırması, sabır ve iradesinin güçlenmesi, Allah’ın sevgi ve merhametine, günahlarının bağışlanmasına vesile olması, nimetlerin değerini idrak ederek şükretmesi, empati duygusunun gelişmesi, yoksulun halini yakinen anlaması, cömertlik, infak, diğerkamlık özelliklerinin güçlenmesi, idrakinin açılması, zihninin zenginleşmesi, kendini daha huzurlu ve zinde hissetmesi… sayılabilir.
Oruç insanı dengeli ölçülü olmaya sevk eder. Paylaşma, yardımlaşma duygularını besleyerek sosyal dengenin oluşmasına ve toplumsal huzura neden olur. Nefis cimriliğe, bencilliğe yatkındır. Oruç ise insanı sosyalleştirir, cömert ve yardımsever bir kimliğe büründürür.
Ramazan ayının değerini, faziletini en veciz şekilde Peygamber efendimiz ifade etmektedir. Müslim ve Nesai’de yer alan rivayete göre; “Ramazan ayında Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur.”
Oruç ve Sağlık
Oruç insanı aşırılıktan uzaklaştırarak dengeli/ölçülü olmaya sevk eder. Oruç tutmanın manevi olduğu kadar pek çok maddi yararı bulunmaktadır.
Hayat kaynağı olan su, yağmurlarla ölçülü şekilde yeryüzüne indiğinde “rahmet” olarak isimlendirilir; ürünlere, bitkilere, canlılara hayat verir. Aynı su, ölçüsüz şekilde geldiğinde, sel ve taşkınlarla mahsulleri, canlıları telef eder ve bu defa ‘afet’ olarak isimlendirilir. Benzer şekilde insan için gerekli gıdalar, ihtiyaç nispetinde ölçülü alındığında, vücuda yarar sağlarken, ölçüsüz şekilde tüketildiğinde ciddi sağlık zararları oluşturur.
Ölçüsüz beslenme vücuda verdiği zararların yanı sıra, aynı zamanda insanın manevi yönünü de köreltir. Oruç, temelde bir ibadet olmakla birlikte, vücut için de sayısız faydalar sağlamaktadır. Her şeyden önce oruç insana sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırır,psikolojiyi güçlendirir,dokuların, hücrelerin temizlenmesini, yenilenmesini sağlar.
“Otofaji” olarak bilinen mekanizma ile vücudun hasarlı hücre bileşenleri, doku artıkları yıkıma uğratılarak enerji temini ve yapı elemanları olarak yeniden kullanılmaktadır. Kısacası “otofaji” hücrelerin yenilenmesinde bir geri dönüşüm sistemi olarak işlev görmektedir. “Otofaji” terimi yunanca oto (kendi) ve faji (yeme) kelimelerinden türetilmiştir. Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi, otofaji alanındaki çalışmaları ile 2016 yılında Nobel ödülü kazanmıştır.
“Otofaji” vücudun zararlı maddelerden arınması ve böylece dokuların sağlıklı kalmasında, hücrelerin yenilenmesinde, yaşlanmanın etkilerinin azaltılmasında ve hastalıkların önlenmesinde önemli bir mekanizmadır. Oruç ve uzamış açlık evreleri “otofaji mekanizmasını” tetikleyen en önemli faktördür.
Vücut aç kaldığında, ana enerji kaynağı olan glikoz ve glikojenin tükenmesiyle, yağ depoları kullanılmaya başlar. Bu süreçte hasarlı ve gereksiz hücre bileşenleri parçalanarak enerji üretimi ve hücre yenilenmesinde kullanılır.
Otofajinin başta kanser, nörolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar olmak üzere birçok hastalığın önlenmesinde veya iyileşmesinde potansiyel bir rolü olduğu kabul edilir. Zira, otofaji mekanizmasındaki bozuklukların bazı hastalıklarla (Tip 2 diyabet, Parkinson, kanser…) ilişki gösterdiği bulunmuştur.
Diğer yandan uzamış açlığın kök hücrelerin bağışıklık hücrelerine dönüşmesini uyararak, ayrıca hasarlı hücrelerin temizlenmesini sağlayarak bağışıklık sistemini güçlendirdiği gösterilmiştir. Bütün bu nedenlerle aralıklı açlık ve orucun; daha sağlıklı olmanın, genç kalmanın, sağlıklı kilo vermenin ve ömrü uzatmanın önemli bir yolu olduğu kabul edilmektedir.
“Otofaji” hücre düzeyinde gerçekleşen doğal bir yenilenme süreci olarak başta sinir sistemi hastalıkları (Parkinson,bunama) olmak üzere pek çok hastalığa karşı koruma sağlamaktadır. Hayvan deneylerinde aralıklı açlık sürecine tabi tutulan hayvanların daha sağlıklı olduğu ve daha uzun yaşadığı tespit edilmiştir.Farelerle yapılan bir araştırmada bir gruba günün 12 saatine sınırlı yemek verildiği halde diğer gruba kısıtlamadan yemek verilmiştir. Kısıtsız gruptakilerde obezite, diyabet, kalp hastalığı, karaciğer hasarı gibi hastalıklar geliştiği halde, sınırlı sürede yemek verilenlerde bunların hiçbiri görülmemiştir. Ancak, hasta hayvanlar sınırlı sürede yemeye döndürüldüğünde yeniden sağlıklarına kavuşmuştur.
Oruç, beyinde kök hücre oluşumunu destekleyerek Alzheimer,Parkinson, bunama gibi nörolojik hastalıklara karşı koruyucu etki gösterir; zihinsel, mental fonksiyonların gelişmesini sağlar. Psikolojik olarak da kişinin kendini iyi ve güçlü hissetmesine neden olur.
Orucun insülin direncini azalttığı,kan şekerini dengelediği gösterilmiştir. Bu nedenle oruç ve aralıklı açlığın diyabet ve komplikasyonları üzerinde olumlu etki göstereceği, tip 2 diyabetiklerde insülin ihtiyacını azaltabileceği varsayılmaktadır.
Oruç, kolesterol ve lipit seviyelerinde düzelmeye neden olabilmekte, yağ depolarının enerji kaynağı olarak kullanılmasıyla sağlıklı kilo verilmesini sağlamaktadır.
Düşük enerjili diyet ile aralıklı açlık/oruç karşılaştırılmasında, aralıklı açlık/orucun yağ kitlesinde daha fazla azalmaya neden olduğu görülmüştür. Kilo kontrolü, eklem kireçlenmesi (osteoartrit) riskini ve artrit şikayetlerini azaltmakta, karaciğer yağlanmasını ortadan kaldırmaktadır. Genel olarak oruç metabolizmayı dengeler, sindirim sistemini dinlendirerek onarımını sağlar, karaciğer, böbrek, mide, bağırsak ve cilt sağlığını olumlu etkiler.
Oruç,aynı zamanda vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser riskini azaltır.
Oruçlu dönemde büyüme hormonunun daha fazla salgılandığı ve bunun da kasların güçlenmesinde etkili olduğu belirtilmektedir.
Orucun vücuttaki enflamasyon (iltihabi olaylar) üzerinde olumlu etkiler gösterdiği, tansiyonu dengelediği bilinmektedir.
Kısaca toparlayacak olursak; oruç tutan sağlık bulur.
Oruç vücudun bir onarım ve yenilenme süreci olup, savunma/bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnç oluşturur. Otofajiyi uyararak doku ve hücrelerin yenilenmesini sağlar. Kanser,Alzheimer, Parkinson,tip 2 diyabet gibi hastalıklara yakalanma riskini azaltır. Oksitatif stres, inflamasyon/iltihabi olayları azaltır. Kolesterol,trigliserid seviyelerinde olumlu etkiler yaparak kalp sağlığını korur. Psikolojik ve bedensel rahatlama sağlar, stresi azaltır, zihinsel aktiviteyi arttırır. Genel olarak vücudu zor şartlara karşı güçlendirir. “……eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 184)
Ramazan Orucu ile Aralıklı Açlığın Farkları
Aralıklı açlık; kilo verme, genç kalma, sağlıklı olma, kan şekerini kontrol etme, inflamasyonu azaltma… gibi amaçlarla uygulanan günün belirli bir zaman diliminde kısıtlı şekilde yemek yeme tarzı olup değişik şekillerde uygulanabilmektedir. Bunlar arasında 8 saatlik yeme ve 16 saatlik açlık evresi en sık uygulanandır. Ayrıca günde tek öğün yeme, haftanın 2 günü düşük kalorili (500- 600 kalori) diyet, yahut haftanın 1-2 günü hiç yemek yememek gibi uygulamalar da bulunmaktadır.
Aralıklı açlıkta belirli bir zaman periyodu olmadığı gibi, açlık evresinde sıvı tüketimi de serbesttir. Ramazan orucu ise belirli bir ay boyunca, gün ağarmasından gün batımına kadar yeme, içme ve cinsi faaliyetlerden uzak durmayı gerektirir.
Ramazan orucu, İslam dininin temel ibadetlerinden biridir ve tutanlara kazandırdığı manevi haz ve huzur hali ile aralıklı açlık türlerinden temelde farklılık gösterir. Ramazan orucu nefsi terbiye ederek takvaya erişilmesini sağlar. Birey ve toplum için olumlu, huzurlu bir ortam oluşturur.
Müslümanlar, Allah için yaptıkları bu fedakarlığın kendilerine her yönüyle büyük yararlar sağlayacağına inanarak bu ibadetlerini gerçekleştirir ve başardıkları ölçüde kendilerini mutlu hisseder.Ayrıca, Ramazan ayının getirdiği manevi iklim, insani ilişkilerde, sosyal faaliyetlerde pozitif yönde ciddi canlanmaya neden olur. Hem kişi hem de toplum üzerinde olumlu etkiler yapar. Sosyal problemleri azaltır. İnfak, yardımlaşma faaliyetleri, toplu ibadetler çoğalır.
Ramazan orucunun toplu şekilde tutulması başlı başına büyük bir motivasyon sağlar.
Ramazan ayının kameri takvime göre bütün bir yılı dolaşması da farklı iklim şartlarına ve değişen oruç sürelerine kişinin bedenen ve ruhen uyum göstermesi açısından büyük önem taşır. Böylece kişinin zorluklara direnme yeteneği gelişir.
Kilo verme ve vücudun yağ kitlesinin azaltılması bakımından da normal oruç ile aralıklı açlık arasında farklar vardır. Normal şartlarda vücudun ana enerji kaynağı glikozdur. Gıdalarla vücuda alınan glikoz, insülin hormonu tarafından hücre içine alınarak enerji üretiminde (ATP'ye dönüşerek) kullanılır. Hemen kullanılmayan glikoz polimer şeklinde (glikojen) depo edilir. Glikojen vücutta en fazla çizgili kaslarda ve daha az oranda karaciğerde depolanır. Açlık durumunda, kandaki glikoz seviyesi depolardaki glikojenin serbestleşmesiyle dengelenir.
Vücut ihtiyaçtan fazla enerji kaynağını yağ dokusu olarak depolar.Yağların yakılması karbonhidratlara göre daha zor olduğundan, glikojen depoları tükendikten sonra bu yedek enerji kaynağı (yağlar) kullanılmaya başlar.
Depolardaki glikojen miktarı açlık durumunda 8-12 saat içinde tükenir. Sık yemek yiyenlerde sürekli şekilde glikojen depolandığından enerji ihtiyacı için yağ depolarının kullanımına ihtiyaç olmaz.
Egzersiz ve fiziki aktivite metabolizmayı hızlandırarak glikojen tüketimini artırır. Tempolu yürüyüş kas kitlesini harekete geçirdiğinden metabolizmayı etkin bir şekilde hızlandırır. Kas kütlesi en büyük glikojen deposu olduğundan insanın aktif olduğu gündüz saatlerinde tutulan normal oruç, iftar ve sahurda ölçüsüz yemek yenmediği sürece, fazla yağların yakılmasında aralıklı açlık yöntemlerine göre çok daha etkindir. Zira, aralıklı açlık yöntemlerinin çoğunda açlık periyotları genellikle istirahat dönemlerini kapsamaktadır.
*Prof.Dr Mustafa Samastı
Prof. Dr. Mustafa Samasti 1951 yılında Hasanbey'de doğdu. İlkokul'u Büyükyoncalı İlkokulu'nda Ortaokul ve Lise'yi Vefa Lisesi'nde okudu.
1975 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'da uzman oldu.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında doçent oldu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde 1996 yılında Profesör oldu.Klinik Mikrobiyoloji, Bakteriyoloji, Dezenfeksiyon, Hastane İnfeksiyonları üzerine çalışmalar yaptı.
SAĞLIK-SEN İstanbul İl Başkanlığı yapmış olup halen Kutup Yıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısıdır.
Uluslararası ve ulusal makalelerinin yanı sıra yayınlanmış kitapları da bulunan Prof. Dr. Mustafa Samastı İngilizce ve Almanca bilmektedir.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Öğretim üyesi olarak görev yapmıştır.Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı iken emekli olmuştur.