YENİ ÇAĞDA AİLEYİ YENİDEN KURMAK
A) Ailenin önemi
Aile, Cenâb-ı Hakk’ın lütfettiği eşsiz bir nimettir ve hayatta sahip olabileceğimiz en değerli hazinedir. Aile, temiz bir neslin devamını, güvenli bir toplumun inşasını sağlayan en kadim kurumdur. İnancımızın, karakterimizin ve hayat tarzımızın şekillendiği en değerli okuldur. Aile, Allah’ın rahmeti ile korunan, onun bahşettiği çocuklar ile gelişen ve güzelleşen sevgi, huzur ve güven ortamıdır. Aileyi ihya eden medeniyeti inşa eder, ailenin zayıflaması ise medeniyetin önce bunalıma girmesine sonra yıkılmasına sebep olur. Aile toplumun sigortasıdır
Mutlu bir evlilikten başka güzel bir sığınak var mı? Dışarıda çalışıp yoruluyorsun, eve geliyorsun, sıcak bir hava var, sohbet ve paylaşma var. Bu büyük bir şükür sebebidir.Ailedeki çözülme aslında toplumdaki çözülmedir. İyi evlat yetiştirmek için iyi bir aile gerekiyor. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir fabrika kurmaktan daha önemlidir.
Modern yaşamda aile ciddi anlamda tehditlerle karşı karşıyadır. Bu tehditler o kadar artış gösterdi ki artık açıktan saldırılarla medya, STK’lar ve çeşitli projelerle aile yapımıza ciddi anlamda zararlar verilmeye başlandı. Feminizmin tavan yaptığı günümüzde aile kurumunun ayakta kalabilmesi mucize. Feministlerin ve cinsiyetsizlik savunucularının hedefinde tam da aile vardır. Tabi ki bu ilk adımdır.
Maddi kalkınmanın atomize ettiği bireylerin birbirine minnetsiz davranışları bu yıkımı tetiklemektedir. Kişilik olarak egoizmin aşılandığı bireyler birbirlerine tahammül sıkıntısı yaşamakta ve bu tahammülsüzlük de boşanmaların kapısını aralıyor. Alt yapısı tam hazırlanmadan düşünmeden taşınmadan yapılan evlilikler kısa zamanda düş kırıklığına yol açıyor, bu düş kırıklıkları da aile yapısını daha kurulmadan dağıtıyor.
Dünyanın kendi etrafında döndüğü anlayışında yetiştirilen bireyler hep ilgiyi karşı taraftan beklemekte, bu da birlikteliğin devamına zarar vermektedir. Hazcı bir kişilikle yetişen nesiller, hayal ettikleri hazlara kısa zamanda ulaşamayınca isyan ediyor, sevgiler düşmanlığa dönüşüyor. Her iki cins kendisinin mutlu edilmesini bekliyor, beklentiler aşırıya vardırılarak mutsuzluk kıyısına varılıyor. Bu mutsuzluk giderek derinleşiyor, ayrılıklar için en ufak fırsatlar kaçırılmayarak aile kurumunun yıkılma çalışması başlıyor.
Aile ve çevre faktörlerinin, eğitimsizliğin, yanlış anlamaların, iletişimsizliğin bütün birliktelikleri yok etmeye yöneldiği ortamdayız. Hiçbir aile eğitimi almayan bireyler, geçmişin yanlışları ve öğrenilmiş yanlış davranışlar kurulan yeni aile birliğini tehdit ediyor. Bu farklılık yüzünden eşler yuvalarını terk ederek ayrı yaşamaya karar vermekte, arada kalan çocuklar büyük bir travmayla büyüyerek sağlıksız bireyler olarak hayatlarını parçalanmış aile ortamında sürdürmek durumunda kalmaktalar.
Bugün ise çağdaş denilen ülkelerinde yaşanan garabet ortadadır. Kanuna uydurularak birçok aileden çocuklar zorla koparılmakta ve koruyucu aile sayılan kişilere verilmektedir. Verilen aileler içinde her türden sapkınlığa meyyal sözde aileler de bulunmaktadır. Çünkü onlara göre aile “cinsiyeti ne olursa olsun iki veya daha çok kişinin bir araya geldiği yapı” şeklinde anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle bu anlayış doğal biyolojik aile kurumunu yozlaştırmanın ötesinde, insanlığın doğallığını dejenere etmeye ayarlı bir yapı doğurmuştur.
“Kendine güven, hayatının kontrolünü eline al, özgüvenini kazan, başarabilirsin” gibi içi boş laflar ve vaatler çoğu kez hüsrana ve hayal kırıklığına yol açmakta. Toplum olarak pek çok konuda yozlaşma, bozulma yaşadığımız malum ve galiba en büyük darbeyi bu en önemli birimimiz olan aile alıyor. Bol akademik terimlerle süslü psikolojik-sosyolojik araştırma sonuçlarına değil, her birimizin kendimiz, ailemizden başlayarak samimi bir muhasebe yapmaya ihtiyacımız var.
Erkek ve kadın, dünya yolculuğunda bir diğerinin yoldaşı, sırdaşı, ibadet ortağı, dünyayı imar ortağı ve ahirette ebedi hayat yoldaşı. Fiziki güç ve kuvvette, sosyal hayatın zorluklarında önde olan erkek, şefkat, merhamet, sevgi, fedakârlık, vefa ve bağlılıkta ise önde olan kadındır. Her birinin diğerine göre farklı, üstün ve güzel özellikleri var. Sadece bir taraftan bakarak, kadını veya erkeği üstün kılma çabasına girmekten, erkek ve kadını kavgaya tutuşturan, birini diğerine tahakküme götüren her tür zihniyetten kadın ana olarak baş tacı edildiği bizim temel ve geleneksel aile anlayışa geçmemiz gerekmektedir.
Toplumu çürütmek isteyenler,Aile politikalarıyla, nafaka kanunlarıyla, pozitif ayrımcılıkla aileye darbe üstüne darbe indirerek aileyi çökerten evliliği zorlaştırıp, gayri meşru yaşamı özendirmektir. Günümüz batı sistemi tüketim ve dijitalizmi de kullanarak maalesef bu yolda hızla ilerlemektedir.
Ailenin korunması ve savunulması bir anlamda medeniyetin korunması ve vatanın savunması haline geldi. Millet olmanın en küçük ama en değerli biriminin, temelinin aile olduğunun bilincinde olmalıyız. Bu nedenle ailenin mutluluğunu ve devamını sağlamak, aileyi ayakta tutacak sağlıklı toplum için temeli sağlam evliliklere yatırım yapmak ve öncü olmamız gerekiyor.
Medeniyet aileden başlar. Batı toplumlarında aile çatırdıyor. Batı biraz da kendisinin başaramadığı aile bütünlüğünü dağıtmak için Doğu toplumlarından ve Müslüman halkın yaşadığı ülkelerden intikam almak istiyor. Aşağıda verilen rakamlarda görüldüğü üzere boşanmalar ve evlilik dışı çocuk oranları batı toplumu için çok önemli bir tehdittir. Verdiğimiz zayiatlara rağmen halen aile kurumu ayakta olan bir ülkeyiz. Batı ise tersini yaşamakta.
En fazla evlilik dışı çocuk oranları:
Fransa : %60
İsveç : %56
İngiltere : %47
İspanya : %46
ABD : %40
Almanya : %35
Rusya : %22
Türkiye : %3
Asıl mesele burada düğümleniyor. Eğitim sistemimiz ve aile yapımız, Avrupa birliği projelerinin insafına bırakılmamalıdır. Çünkü milletlerin artık topla tüfekle değil de dilinden, dininden, kültüründen, özünden uzaklaştırılarak yok edildiğini biliyoruz. “Geçmiş savaşlarda toprakların ele geçirilmesi önemli sayılırdı, geleceğin savaşlarında ise hedef ülkedeki insanların ruhlarının ele geçirilmesi önem kazanacaktır.” Evgeny Messner (1891-1974) (Bugün Yaşadıklarımız)
Önümüzdeki günlerde yazının devamı olarak; aileyi bekleyen tehditler, nerede hata yapıyoruz? Ve konu ile ilgili olarak almamız gereken tedbirler gibi konuları ele almaya çalışacağım.
Mutlu yuvalar dileğiyle. Kalın sağlıcakla
Mustafa Altınsoy, 25 Aralık 2022
AİLE HAYATIMIZA YAKINDAN BAKMAK
B) Aileyi bekleyen tehditler, nerede hata yapıyoruz?
Bir önceki makalemizde“Yeni çağda aileyi yeniden kurmak” başlığı altında aile yapısının toplum için önemi üzerinde durmuştuk. Şimdi ise birazda iğneyi kendimize batırarak aile hayatımıza biraz daha mercek altına alıp gördüğümüz eksikleri ve sebeplerinin bazılarının üzerinde durmaya çalışacağım.
- Ekonomik kalkınmacılığın, bireyci özgürlüklerin, dünyevî çıkarcılığın, yararcılığın, hırslı girişimciliğin, yıkıcı rekabetin, teknolojik çılgınlığın aşırı pompalanarak eğitim anlayışımıza hâkim olması sonucu aşırı tüketim ve lüks yaşama hırsı ile psikolojiler bozuldu. İnsanlar gözleri kör eden tutkularına ulaşmak için harama bulaşmaktan, üstelik para sebepli tartışmalarla inanç ve törelerimizde asla yeri olmayan yaratılmışlara şiddete başvurarak eşine hatta anne babasına el kaldırmaya başladı.
- Kadınların hayat şartlarından dolayı çalışmaya zorlanması, kadın istihdamına yönelik alınan teşviklerin artırılması, kadınların feminist etkilerle ve birazda dominant bir yapıyla fıtratlarının dışına çıkarak erkekleşmesi sonucu evlerde rol çatışmalarıbaşlamıştır.
- Kadın erkek arasında eşitliği sağlamak yerine, yaratılışa uygun bir şekilde adaleti sağlamamız gerekiyor. Bize bir yerlerden slogan seklinde yapılan telkinlerle kadın hakları, kadının çalışma özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği kavramlarının aşırı ön plana çıkarılması sonucu cinsiyetler arasında çatışmalar artmaya başlamıştır.
- Anne, baba, dede, nine gibi hayat tecrübesi olan bireyler gereksiz yük sayılmaya başlanması. Onlar ya kenarda yalnız ya da huzurevlerinde kaldığı için tecrübe paylaşımı ve aktarımı olmadığından evlerde çocuk eğitimi olmuyor. Yeni evli çiftler çocuk eğitimini kitaplardan okuyarak hata yaparak, düşe kalka, deneme yanılma yoluyla çocuk büyütüyorlar. Tam çocuk eğitimini öğrendiklerinde çocuklar da büyüyor.
- Aile eğitiminde modern çağın bu açmazını görerek, evlenmediği, çoluk çocuğa karışmadığı, hiç çocuğu olmadığı halde çocuk ve aile eğitim kitapları yazan, seminerler veren insanlar meydanlarda arzı endam etmeye başlaması. Evliliği, aileyi, aile içi problemleri bilmeden, anlamadan gençleri yanlış yönlendirmeleri sonucu “evet, anlaşamıyorsanız herkesin kendi hayatıdır ayrılabilirsiniz, yaşam sizin de hakkınız” şeklinde gençleri aile olmaktan veya birbirine tahammül etmekten ziyade kendi bireysel hayatını yaşamaya yönlendirmeleri.
- Aile büyükleri de yuvanın korunmasına yardım etmek yerine “aman kendini ezdirme, eşine muhtaç değilsin, ayaklarının üzerinde durabilir, pekâlâ kendine yetebilirsin” gibi yanlış telkinlerle evliliklerin başlar başlamaz bitmesine sebep oldular. Sonuç olarak pek çok parçalanmış aile, şefkate muhtaç çocuklar ve kendisi de yıpranmış, tek başına yaşamak zorunda kalan insanların sayısı artmaya başlamıştır.
- Ailenin birçok konuda çocuğunu serbest bırakması. Oysa gençlerin aynada görmediğini yaşlılar bir tuğla parçasında görebilirler.(1) Mesela evlilik konusunda sorumluluk almayarak tamamen onlara bırakması, gençlerin göremediği birçok şeyi beraberinde getirdiğinden istenmeyen sonuçlara, huzursuzluklara ve boşanmalara yol açmaktadır.
- “Ailen uzak olsun” diyen ve bunu evlenme şartı haline getiren kadınların, anasına yapılan zulmün acısını kocasından çıkaran bırak aileyi, komşularıyla bile görüşmeyen kadınlar, dindar da olsalar aile birlikteliğini ayakta tutamıyor. Dolayısıyla ataerkilaile yapısına dönmek belki mümkün değil ama var olan büyüklerimizleberaber yaşamak için planlar düşünmeliyiz.
- Okuma oranı ve maddi gelir düzeyi arttıkça çevresiyle ilişkilerini maddi çıkar üzerine şekillendiren bir nesil peyda oldu. Huzur, kişinin kendi evinde ve aile ortamında yaşaması ile sağlanır. Konunun daha iyi anlaşılması için aşağıdaki örneği vermek istiyorum. 2020 verilerine göre Türkiye’de huzurevive yaşlı bakımevlerinin bulunmadığı iller; Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kırıkkale, Kilis, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak’tır. Bu durum bize bir şeyi işaret ediyor. Bu şehirlerde oturan her ferdi tebrik etmek yürekten kutlamak lazım. Yaşlı büyüklerine bakmayan bir toplumu Allah evlatları ile cezalandırır. Bunun sonuçlarını evlatlara ve gelinlere iyi anlatmak gerekir.
- Çocuklarımızın akrabalardan uzak tutulması yaşanan olumsuzluklardan birisidir. Oysa aranan gerçek mutluluk aile dışında hiçbir zaman bulunamayacaktır. Çok arkadaşınız olabilir, “Ancak cenazenize, mutlu ve zor günlerimize yakın akrabalar iştirak edecek” bilincinin çocuklarımıza verilmesi gerekiyor.
- İdealden ve kutsallıktan uzak, psikolojik savaş alanına dönmüş rollerle, âlimlerin yerini psikologların ve anti depresanların aldığı hayatlar oluşmaya başlamıştır. Hadislerin yerini istatistiklerin aldığı, Dervişleri küçük görüp yaşam koçlarını tercih eden, türbe ziyaretlerini bidat sayıp mucize doktor reçetelerine bel bağlayan, “hayat müşterek” sözünü her şeyi eşit yapacağız diye anlayan karı kocalardan oluşan birlikte ama yalnız çiftlerin oluşturduğu yaşam tarzları oraya çıkmıştır. (2)
- Kadının erkekle kariyer ve makam yarışına girmesi nedeniyle ailede anne ve baba asli vazifelerini ihmal etmeye başlamıştır.Güçlü aile, kadının çocukların terbiye ve talimi, erkeğin de onların nafakasını kazanma vazifesini üstlendiği ailedir. Makamlar ve kariyerlerden daha önemlisi ailedir. Makamlar geçicidir, kariyerler geç de olsa gelir, ancak elden giden ailenin telafisi, toparlanması mümkün olmaz.
- Dizilerden, yarışma programlarından, yemek, evlilik ve magazin programlarından başlarını kaldıramayacak hale gelen toplumun gerçek hayatla bağları koptu. Diziler vesilesiyle ahlaksızlık, sıradan bir iş olarak gösterilerek toplumun temelleri sarsılmaya çalışılıyor.
- Kadınların erkekler tarafından erkekleşmeye iteklenmesi. Çünkü dışarıda çalışan erkekleşmiş kadınlara daha fazla iltifat gösterince onlar da erkekleşmeye başlıyor. Daha fazla ilgi görmek için dışarda çalışmayı tercih edince “yuvayı dişi kuş yapar” anlayışındaki şefkat ve merhamet timsali kadın gidiyor. Yerine, iş hayatı dişlileri arasında yıpranmış tahammülsüz, ben de çalışıyorum eşit haklara sahibiz gibi gerekçelerle huzursuzluk sebepleri artan bir kadın modeli karşımıza çıkıyor.
- Aileler, kişisel gelişimcilerin de dolmuşa binerek çocuklarını başkalarıyla kıyaslayıp “Kendine güven, hayatının kontrolünü eline al, özgüvenini kazan, başarabilirsin” gibi içi boş laflar ile pohpohlanmaktadır. Çocukta olmayan donanımları ona yüklemeye çalışmaları, ondan çok şey beklemeleri hak etmeden, çalışmadan daha iyi yere gelme istek ve hırslarını artırmaktadır.
- Çocuklara ve aileye özgürlük, bireysellik ve bencillik telkin edilerek gençlerin ebeveynlerden kopması , onları beğenmemesi sonucu aileden koparılıp ayrıştırılarak küçük küçük lokmalarla yutulmaya çalışılıyor. Aileden ve büyüklerin kılavuzluğundan ayrı kalan gençlerin hayatı anlamlandırma sıkıntıları ve sorularına sosyal medyadacevap bulamamaktadır. Aileler de “bir yere gider, daha kötü olur endişesi ve korkusu” nedeniyle çocuğun üzerine gidemiyor.
- Çocuklara “Okul öncesi ve zorunlu eğitim üçgeninde, her kademede aileden koparılarak, sınavbaşarısı odaklı eğitim endişesiyle ders çalışacaklar, başaracaklar, başarsınlar” düşüncesiyle kitap yüklü merkepler halinde bilgi yüklemeye çalışılması sonucu çocuğun aile ile ilişkisini en aza indirmesi.
- Çağımızın Ebeveynleri çocuklarının karşılarına çıkan engelleri hemen ortadan kaldırarak, çocuklarının hayatlarını basit ve kolay hale getirerek en büyük kötülüğü yapıyorlar. Çocuklarımıza hayatın her aşamasında mücadele edebilmesi için sorumluluklar verilmeli, alışveriş yaptırılmalı. Zarar eder, beceremez korkusuyla çocuklarımızın piyasayı öğrenememesi onların gelecek hayatlarında olumsuzluklar yaşamalarına neden oluyor.
- Çocuğun anne-babayla geçireceği zaman çok önemlidir. Çocuklar söyleneni değil, yaşantıları örnek alır. Çocuklarımıza kişilik vermek için önce kendimiz yapmamız lazım. Çocuklukta yaşanan hayat senaryolarımızı çocuğun dünyasına olumlu tohumlar şeklinde ekmemiz gerekiyor. Mesela, hepimizin bir şekilde kişilik ve kimlik problemimiz var kendinizden utanıyoruz. Yerli ürün vesaire tavsiye etmiyoruz, kendimiz almıyoruz. Şu kaliteli yıkar, bu kaliteli diye en pahalı ya da yabancı markalı ürünler alıyoruz; dolayısıyla çocuklarımıza da sözümüz geçmiyor.
- Her yere üniversite açarak çocukların ileride işine yaramayacak diplomalar, sertifikalar peşinde koşmanın çok bir anlamı yok. İnsan olmak, adam olmak bazı belgelere sahip olmaktan daha önde gelir. Gençler bir sürü sertifikaya sahip ama işsiz birisi olmak için çeşitli illerde üniversite okumaya gitmektedirler. Aileden ve olumlu manada mahalle ve çevre baskısından, çevrenin onları yoğurmasından kaçarak bireysel yaşamaları onları her tür manipülasyona da açık hale getiriyor.
- Aile bireylerinin imkânlarının üstünde yaşamaya çalışması, aile bütçesini zorlamalarıailenin veya babanın ekonomik açıdan zor durumda kalarak yanlış kazanç şekillerine yönelmesini de beraberinde getiriyor.
Aile üzerine yazdığımız birinci makalede Ailenin önemi, şimdi iseaile hayatımıza yakından bakarak eksiklerimiz üzerine kafa yormaya çalıştık. Sonraki makalemizde sağlıklı bir aile yapısı için alınması geren önlemler ve yapılması gereken faaliyetler üzerinde durmaya çalışacağım.
Mutlu yuvalar dileğiyle. Kalın sağlıcakla. Mustafa Altınsoy 31 Aralık 2022
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
- Mevlana
- Nevzat Tarhan
AİLE BİRLİĞİMİZİ KORUMAK YOLUNDA
C) Sağlıklı bir aile için tedbirler
Aile üzerine yazdığımız birinci makalemizde“Yeni çağda aileyi yeniden kurmak” başlığı altında aile yapısının toplum için önemi üzerinde durmuştuk.İkincisinde “Aile hayatımıza yakından bakarak”eksiklerimiz üzerine kafa yormaya çalıştık. Bu makalemizde sağlıklı bir aile yapısı için alınması gereken önlemler ve yapılması gereken faaliyetleri yazmaya gayret edeceğiz.
DünyadakiSon zamanlarda uygulanmaya çalışılan toplumsal cinsiyet eşitliği gibi şeytani projeler ya da korona ile getirilmek istenen bazı tedbirlerle nüfus sayısında azaltma yöntemine gidilmeye çalışılmaktadır.Oysa kaliteli ve seçkin bir nüfusun dünyada önemli bir güç olduğunu hepimiz biliyoruz. O nedenle ülkemizin bu planlı projelere karşı nüfusu azaltmak yerine artıracak çalışmalara destek vermesi gerekir. Aile Bakanlığı dışarıda çalışan kadın istihdamını artıracak çalışmaları desteklemek yerine ailesinin bütünlüğünü ve çocuklarının eğitimini üstlenen kadınlar için teşvikler vererek,kadının ailesine ve çocuklarına zaman ayırmasına kaliteli nitelikli nüfusun yetişmesine yardımcı olması gerekir.
Aileyi bekleyen en büyük tehditlerden birisi de aile içi iletişimde yaşanan sıkıntılardır. Hayat tecrübesi olanlar, ebeveynler ya kenarda yalnız kalıyor ya da huzurevlerinde kaldıklarından tecrübe paylaşımı ve aktarımı olmuyor.Çocuklar, küçükler, gelinler, damatlar hürmet duyacak anne, baba, amca, dayı, abi, abla, kayınpeder, kayınvalide bulamadığı ortamda hem aile içi iletişim hem de komşuluk ilişkileri zayıflamıştır. Bu nedenle ataerkil, bir aile yapısına dönmek belki mümkün değil ama var olan büyüklerimizle evde beraber yaşama planları düşünmeliyiz
Evde çocuklara yakınlığı ve düşkünlüğüyle bilinen dedelerin, ninelerin yokluğu, bazen farklı beldelerde oluşları, çekirdek aile diye adlandırılan karı-koca ve çocuklardan meydana gelen aile yapısını yalnız ve korumasız bırakmaktadır. Ataerkil aileden çekirdek aileye döndüğümüzden dolayı hem ailenin kendi içinde hem de komşularla ilişkilerimizin en alt düzeye inmiştir. Çocukların baba, amca ve dayılarında büyüklerine hürmet ve yakınlık ifade eden davranışlar görmeyişleri, ekranlardan ev içlerine dökülenlerin de bizim dünyamızla fazla bağlarının olmayışı bazı geleneksel anlayış, yaşayış ve inanma tarzımızı hırpalamakta, giderek yok etmeyi hedeflemektedir.
Aile nasıl olunur? Ailedeki kırılganlıklar nasıl çözülür? Çocuk nasıl yetiştirilir? konularında gençler eğitimsiz oldukları ve sorunlarla başa çıkamadığından bu sıkıntılardan kurtulmanın en kestirme yolu olarak boşanmayı çare olarak görmektedir.
Aile ve evlilik okulları
Aile ve çevre faktörlerinin, eğitimsizliğin, yanlış anlamaların, iletişimsizliğin bütün birliktelikleri yok etmeye yöneldiği ortamdayız.Hiçbir aile eğitimi almayan gençler yanlış öğrenilmiş davranışlar üzerine kurulan aile birliğini tehdit ediyor.Ailenin maddi manevi desteklenmesi, evliliğin bir sığınak olması nedeniyle kolaylaştırılması, verilecek teşviklerle özendirilmesi bayraklaştırdığımız, siyaset arenasında öğüttüğümüz birçok projeden çok daha önemli.
Bu nedenle çağımızın getirdiği bir ihtiyaç olarak yapılabilecek güzel faaliyetlerden birisi de “Aile ve evlilik okulları” kurulmasıdır. Belediyelerin sosyal devlet anlayışıyla aile kurumunun geleceği için bu Aile ve evlilikokullarına sahip çıkarak, ailenin desteklenmesi ve korunması için çalışmalar yapması zaruret halini almıştır.
Şehir hayatında çoğunluk çalıştığı, evde rol model,tecrübeli nene ve dedeler olmadığından, bu eksiği telafi etmek için devlet eliyle ciddi, beş altı ay sürecekevlilik ve aile okulları açılmalıdır. Nişanlılık döneminde bu eğitimin alınması mecburi tutularak bu eğitimden geçenlere resmi nikah yapılmalıdır.
Düşünülen “Aile ve evlilik okulları” akademisyenlerden destek alan ama akademik endişelerden uzakta olmalı. Bu kurslarda akademisyenler ve uzmanlarla beraber hayat tecrübesi olan, uzun süre evli kalmış, aile yaşantısıyla örnek kişiler getirilipkonuşturulmalı, güncel yaşamdan uygulamaların içinde olduğuseminerler verdirilerek onlardan istifade edilmelidir.Sivil toplum kuruluşları ile istişareler yapılmalı, ortak akıl geliştirilerek manevi olarak toplumun değerlerini yansıtacak kişilerden seçilerek dersler vermesi sağlanmalıdır. Devlet, “Aile ve evlilik okulları”nınkurumsallaşması ve devamının sağlanması için ilgili tüm kurum ve kuruluşlarını devreye sokularak kendi geleneksel aile kültürümüzün bugün nasıl yaşatılacağı ile ilgili çalışmalara destek vermelidir.
2012 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi(Niye İstanbul adıverilmiş? bunu da anlamış değilim.) ya da tam adıyla “kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi, tamamen batı değerlerine göre tasarlanan bir sözleşmedir. Sözleşme sebebiyle çıkarılan 6284 sayılı kanun ülkemizdeki kadın cinayetlerini durdurmak bir yana daha da artmasına sebep olmuş, yüzbinlerce ailenin dağılmasına yol açmıştır. Kaldı ki “kadın cinayeti” tanımı hukuki değildir. Cinayetin kadına veya erkeğe göre tanımlanması tam bir garabettir.
Allah kadın ve erkeği birbirini tamamlayan iki cins olarak yaratmıştır. Her iki cinsin kendine göre zayıf ve güçlü yönleri vardır, fıtratları birbirlerine eşit değildir. Asıl olan adalettir. Okullarda çocuklarımıza cinsiyetsizliği aşılayan “eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği” kız ve erkeklerin fıtratını bozmakta, netice olarak gençlik milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşmaktadır.
Cumhurbaşkanımız, İstanbul Sözleşmesinden çekildik açıklamasını yaptı. Ancak bu arada atı alan Üsküdar’ı geçti. Sözleşmenin 6284 sayılı kanun ile devam eden uygulaması da fiilen ve resmen sonlandırılmalıdır.
Hürmet duygusuyla aile çevresinde bulunanların hayat seyri bir türlü yan yana gelmiyorsa, hürmet ifade eden davranışlar ve sözler giderek akıldan ve gönülden siliniyorsa, ciddi olarak nereye doğru sürüklendiğimizi düşünmek zorundayız. Mutlu bir yaşam için biraz tahammül ve sabır gerektiren ancak sonucunda huzuru da beraberinde getiren geniş ailemodeli aynı zamanda hepimizi pişiren bir eğitim metodudur.
Tecrübeliler, Mutlu bir ailenin oluşmasınıbirazda çayın demlenmesine benzetirler.
Kaynana çaydanlık gibidir, fokur fokur kaynar.
Gelin demlik gibidir, kaynana fokurdadıkça o demlenir, olgunlaşır.
Oğlan bardak gibidir, bir gelin doldurur, bir de kaynana.
Çocuk şeker gibidir, ortalığı tatlandırır.
Görümce çay kaşığı gibidir, arada bir gelir ortalığı karıştırır.
Kayınpeder de çay tabağı gibidir, dökülenleri toplar.
Aile bireyleri, eşler kavga etmek için bir araya gelen kimseler değildir. Topluma ve insanlığa sâlih evlat yetiştirmek için bir araya gelen, ayrı ayrı ruhlara ve anlayışlara sahip olduklarını kabul edip birbirini anlamaya çalışan iki arkadaş gibi olmalı. Her şeyden önce aile olarak karı-koca arasındaki haklara ve görevlere dikkat etmeliyiz. Önce kendi evlerini örnek bir yuva haline getirmeli, sonra da akrabalarımıza ve komşularımıza faydalı olmalıyız. Evlerimizi bir eğitim yuvasına çevirerek mümkün olursa her gün belirli bir sürede olsa (yarım veya bir saat) plânlı bir şekilde ailece ders yapmalıdırlar. Çünkü ailenin eğitimi toplumun eğitilmesi demektir.
Kadınların evde eşine itaat etmesi, onlar için bir küçüklük değildir. Evde bir erkeğin makul olan sözlerini yerine getirmenin ne zararı vardır. İlginçtir, çalışan bir kadın, elin yabancısından emir alıyor, izin istiyor, saygı gösteriyor ve itaat etmeyi şeref sayıyor. Sıra kendi kocasına gelince egosu kabarıyor. Bu çelişkiyi izah etmek mümkün değildir. Dışarıda çalışan kadınların yabancı erkeklerin emirlerini harfiyen yerine getirirken, kendi eşine karşı duyarlı davranması kadar doğal bir şey olamaz.
Erkek de çalışmayan eşine “senin her ihtiyacını ben karşılıyorum, bu evde her şey benim istediğim gibi olacak” tarzında davranmamalıdır. Eşinin ve ailesinin Allah’ın lütfu ve emaneti olduğu bilinciyle, aile reisliğinin ulvi bir görev, ailenin değerini bilmenin, ihtiyaçlarını karşılamanın da ibadet olduğunun bilincinde olmalıdır. Kadının köle olarak görüldüğü bir evde kendisini efendi zanneden erkek otursun bir daha düşünsün. Hanımın köle ise sen de kölenin kocasısın. Ama eşini kraliçe yapan, kendi de kral olur.
Aile üzerine yazdığım ilk makalede ailenin önemi, ikincisinde aile hayatımızdaki eksiklerimiz üzerine kafa yormaya çalıştım. Bu makalemizde de Aile Birliğimizi Korumak Yolunda alınması gereken önlemleri ve yapmamız gerekenleri yazmaya gayret ettim.
Sonraki makalemizde “Ev hanımlığının meslek haline getirilmesi ya da kadının evde çalışması” üzerinde durmaya çalışacağım.
Mutlu yuvalar dileğiyle. Kalın sağlıcakla. Mustafa Altınsoy 7Ocak 2023
EV HANIMLIĞI / KADIN İSTİHDAM POLİTİKASI
D) Ev hanımlığı meslek haline getirilmeli
(Ya da kadının evde çalışması)
Aile yapısını bekleyen en büyük tehditlerden birisi, kadın istihdamının artırılmasına yönelik çalışmalardır. Kadının İş hayatında rolünün artırılması nedeniyle çocuklarına ayıracak gerekli zamanı bulamadığından evde annelik rolü de azalmaktadır. Annelik ve eşlik görevinin aksamasıyla aile de riske giriyor. Evlatları için ilk öğretmen olması gereken annelerin dışarıda çalışmalarından dolayı çocuklarımız çok küçükken annelerinden alınarak kreşlerde, bakıcıların elinde, sevgisiz, bağlanmayı gerçekleştirmeden büyümektedirler. Psikologlar, 0-3 yaş arası anne ile bağ kuramayan çocukların ileride toplumda da bağ kurmakta zorlandığını söylemektedirler.
Annelik ve babalık hiçbir kuruma devredilemez. Çalışma hayatında hükümetlerin çok büyük bir başarı gibi gösterdikleri kadın istihdamı nedeniyle ebeveynlik görevi bakıcıya, öğretmene devredilmiş durumda. Kur'an-ı Kerim’de gebelik süresi 30 ay ifadesi çok önem arz etmektedir. Yani 9 ay hamilelik, 21 ay emzirmek toplam 30 ay yapar. Emzirmekte gebeliğin ve bu eğitimin bir parçasıdır.
Kanaatimce dışarıda çalışmayı tercih etmeyip evinde ailesiyle daha yakından ilgilenmeyi isteyen kadınlar için ev zaten en büyük istihdam alanıdır. Evde çalışan kadınları boş otururan insanlar gibi görüp dışarıda istihdamını artırmaya çalışmak ev hanımlarına hakarettir. Ev hanımı dediğimiz; evinde boş oturan, işsiz güçsüz birisi olmayıp birçok işin omuzlarına yüklendiği görünmez kahramanlardır.
Bir kadının gün içinde evinde yaptığı işleri meslek olarak ele alırsak;
Çocuğunun ilk öğretmenidir.
Aynı zamanda bakıcısıdır.
Evin temizliği, düzeniyle ilgilenir, yemek yapar.
Çocukların giyeceğinden, yiyeceğinden, ödevlerinden, programlarından sorumlu adeta bir organizatördür.
Evi, yuvayaçevirerek, bereketlendirendir, evin hakimidir, sultanıdır.
Bütün bunlardan evin hanımını çekip aldığınızda süt annelik dahil, hepsi için ayrı bir meslek grubunapara ödeyerek hizmet almanız gerekmektedir.
Bu nedenle iş hayatında kadın istihdamı azaltılarak ev hanımlığı meslek haline getirilmelidir. Bütün insanların en büyük gayesi; sigortalı bir işe yerleşmek ve hayatını garanti altına almaktır. Bu nedenle, ev hanımlığı meslek haline getirilerek çocuğunu eğitimi ve bakımı ile ilgilenmesi sağlanmalıdır. Evlilik yapan kadının artık bir işte çalışıyormuş gibi otomatik olarak sigortası da yapılmalı. Doğum yapan kadına;Memlekete adam yetiştiriyor, çocuğuna bakıyor, evde çalışıyor anlayışıyla asgari ücret maaşı bağlanmalı, iki çocuktan sonra her çocuk için ciddi primler, ücretler ödenmelidir.
Ev hanımlığı ve sigorta konusunda yaptığım teklifin sonuçları iyi hesap edilerek düşünülürse hem çocuk eğitimine hem aile bütünlüğüne çare bulunacak hem de uzun vadede işsizliğe çözüm olacağını düşünüyorum.
“Kadınların ev dışında istihdamı ve üretime katılması yönündeki ısrarlı baskının psikolojik bir şekli de vardır. Bu, doğum yapmak, çocuk yetiştirmek ve aileye bakmak yoluyla kadının evde yarattığı iktisadi değerlerin tanınmamasından oluşur. Günde 10-12 saatini eve ayıran bu işçi, bu ev hanımı, istatistiklerimiz tarafından işsiz olarak sunulur ve ‘çalışmayan unsur’ başlığı altında tasnif edilir. Hepimiz bir kadının ne kadar meşgul olduğunu bilir, ama aynı zamanda görmezden geliriz. Kadının çalışmasının bu şekilde göz ardı edilişi, evi terk edip ailesine sırtını dönmesi için ona yapılan baskının bir başka ve bu kez ahlaki bir şeklidir. İslam kültürü diğer yöne gitmek zorundadır. Bunun başlangıcı da annenin ve ev hanımının işinin tanınması olacaktır.”(1)
Kadın dernekleri ve aile bakanlığı; ev hanımlarını, boş işlerle uğraşan, “vasıfsız” eleman gibi görmekten vazgeçmeli;Dışarıda kadın istihdamını arttırmak yerine kadının üzerindeki sorumlulukları paylaşmalıyız.Çalışırken emziren kadınlara maddi destek uygulaması, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının aile kurumuna zarar veren çok yanlış bir uygulamasıdır. Çalışan anneye maddi destek vermek yerine evde evladını yetiştiren anneye veya tek başına kalan, evladını yetiştirmek için mücadele eden anneye destek vermek neden akıllara gelmiyor? Kadının asli vazifesi annelik ve ev hanımı olarak çocuklarını yetiştirmek, yuvasına sahip çıkmaktır. Baba işte, anne işte, çocuk kreşte,peki aile nerede?
Toplumu çökertmek istiyorsanız, önce ev hanımlığını ve anneliği değersizleştirin ki evde ana kalmasın. Evde ana kalmayınca nesiller televizyonun ve internetin büyüttüğü ruhsuz, kimliksiz ve merhametsiz nesiller olarak yetişsin. Bu nedenleev hanımlığı cazip hale getirilmeli. Çünkü “Yuvayı dişi kuş yapar” sözü çok önemlidir. “Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere. Anne gitti ve sular buruştu testilerde. Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir. Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir.”(2)
Evde kadınların üzerinde çok fazla yük fazla var. Ancak maalesef hem dışarıda öğretmenlik, memurluk veya diğer işlerde hem de evde çocuk, çamaşır, ütü, ev işlerinde çalışan kadınların yükü ikiye katlanmış durumdadır.sonuçta yorgun düşüp ve mutsuz olan anneler, strese girip acısını eşinden veya çevresinden çıkarıyor. Tabi ki bütün bunların tek sorumlusu kadınlar değil. Hayat pahalılığı veya psikolojik baskı ile sanki eşlerin ikisinin de çalışmak zorunda algısının oluşturulması masumane değil bilinçli bir planlamadır.
Gerekirse kadın da çalışabilir ama evini ve evladını önceleyerek çalışma saatleri ve şartları ayarlanabilir. Ancak Kadının alanı ve branşı olsun olmasın her yerde çalıştırılması, bir satış ve pazarlama objesi olarak ileri sürülmesi, onların olması ve alması gereken rollerini ihmal etmelerine sebep olmaktadır. Kadınlar, çok naif, kırılgan yapıda yaratılmış olduğu için güç ve fıtratlarına uygun olmayan erkeklerin yapabileceği işlerde çalıştırılması onları yoruyor ve yıpratıyor.
Sözüm ona Aileyi korumak için yapılan yanlış uygulamalar yerine çalışan annelerin evine, yuvasına sahip çıkması için ev hanımı annelere teşvik verilmesini şiddetle tavsiye ediyoruz. Aile Bakanlığının görevi aileyi korumak iken bu tür uygulamalar aileyi parçalamaktan başka bir işe yaramıyor. Kadının ekonomik özgürlüğünü kazanmak veya kadını erkekten korumak adına yapılan kanunlar, bu sefer erkeği mağdur ederek başka bir sosyal yaralar açıyor.
Tezhip sanatkârı Prof. Dr. Çiçek Derman, üç erkek evladını büyütmek için 20 yıllık kariyerine ara vermesinin nedenini şöyle açıklar; “Siz anne olunca esas işiniz başlıyor. Doğumdan sonradır annelik. Çocuğun bilhassa o ilk yedi sene şahsiyetini, hamurunu ihlasla yoğurmalı. Hele İstanbul gibi yerlerde, Türkçeleri, terbiyeleri, haram-helal, günah-sevap bunları aynı tezhip yapar gibi legolarla ev yaparken işledim. İleride çocukların çocukluğuna döneyim de yapamadığım anneliği yapayım deme şansınız yok. Daha sonra dönüşü yok. Hâlbuki geç de olsa unvan da geliyor, çok şükür mevki de geliyor. Ama anneliğe dönmek mümkün değil”.
Şu anda evlilikteki en büyük kırılma sebeplerinden birisi çalışan eşlerin çocuklarına ve birbirlerine zaman ayıramamasıdır. Eşlerin birbirlerini ihmal etmesiyle aralarında soğukluklarve ailede çatışmalar başlıyor.Çocuklar bu arada hara güre büyüyorlar.Böyle durumlarda çocuğun babayla geçireceği zaman çok önemlidir. Birçok kişi keşke çocuklarıma biraz daha zaman ayırabilseydim diye ileride pişman oluyor.
Tabi ebeveynlik ve ev geçindirmek gibi sorumluklar sadece kadına veya erkeğe ait değildir.Bütün sorumluluklara erkek ve kadının fıtratlarına ve yaratılışlarına uygun işbirliği içinde beraber dahil olması en güzelidir. Erkeğin, hanımının yapamadığı / yetişemediği işlerde ona yardım etmesi, gerekiyorsa dışardan yardım almasını sağlaması İslam ahlakındandır.
Aile üzerine yazdığım ilk makalede Ailenin önemi, ikincisinde Aile hayatımızdaki eksiklerimiz üzerine kafa yormaya çalıştım. Üçüncü makalemizde de Aile Birliğimizi Korumak Yolunda alınması gereken önlemleri ve yapmamız gerekenleri yazmaya gayret ettim.Bumakalemizde “Ev hanımlığının meslek haline getirilmesi ya da kadının evde çalışması ve kadın istihdamı” üzerinde durmaya çalıştım.
Mutlu yuvalar dileğiyle. Kalın sağlıcakla.
Mustafa Altınsoy 23 Ocak 2023
(1) Aliya Izzetbegoviç, (Özgürlüğe Kaçışım / Zindandan Notlar)
(2) Sezai Karakoç