Sezaryenle Doğum: Faydası Mı Çok, Zararı Mı?
Kadın doğum hekimlerinin veya yenidoğan uzmanlarının tuttuğu bebekle ilgili dosyalarda, doğum şekli hanesinin karşısına genellikle şu iki seçenekten biri yazılır: Normal doğum veya sezeryanla doğum. Buradan çıkarılabilecek bir sonuç, acaba sezeryanla doğumun “anormal” bir doğum şekli olduğu mudur? İşin aslına bakarsanız, öyledir.
“Normal” doğum, doğal kanaldan, kendiliğinden, dışardan herhangi bir müdahale gerektirmeden olabilen bir doğum şekliyken, sezeryan, bir hekim tarafından, anestezi altında yapılan bir karın operasyonunun ismidir. Ancak bu “anormal” şekil, yüzyıllardan beri uygulanan ve uygun ellerde ve doğru endikasyonlarla yapıldığında hem annenin hem de bebeğin hayatını kurtarabilen bir operasyondur.
1937 yılında, New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir makalede, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki doğumların %3’ünün sezeryan ile yapıldığı bildirilmekteydi. 2005 yılına gelindiğinde bu rakam, tam 10 katına, yani %30’lara tırmanmış bulunuyor. Türkiye’de de, özel ve kamu hastaneleri arasında belirgin bir fark bulunsa da, %40’lar civarında seyrediyor. Yalnız, gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var. Yine aynı dönemde, yani son 70 yılda, anne ve yenidoğan ölüm hızlarında da belirgin bir düşüş var.
1937’de, ilk doğumunu yapan annelerin %6’sı sezeryan sonrası kaybedilirken, bu rakam bugün 1000 kat daha az. Tabii ki burada, modern anestezi tekniklerinin, antibiyotiklerin, kan bankalarının ve yoğun bakım olanaklarının etkisi çok büyük. O dönemlerde, normal spontan doğuma bağlı anne ve yenidoğana ait komplikasyonların ve ölümlerin, bugünkünden çok daha fazla “hoş görüldüğünü” ve tolere edildiğini de eklemek gerek. Sezeryan teknikleri geliştikçe ve bu tolerans azaldıkça, kadın doğum hekimlerinin, faydası çok az olsa bile sezeryana yöneldiklerini tahmin etmek zor değil.
Son 50 yılda, fetal ultrasonografinin gelişmesi ile fetusun daha iyi görüntülenebilmesi, fetusun kalp atımlarının doğum öncesi ve doğum sırasında daha fazla izlenebilmesi ve neonatolojinin ayrı bir branş olarak gelişmesi ve bunun paralelinde yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin yaygınlaşması, giderek artan sayıda gebeliğin sezeryandan fayda göreceğinin anlaşılmasına yol açmıştır. Ülkemizde de, bir yandan sezeryan oranları artarken, bir yandan da yenidoğan mortalitesi ve bebek ölüm hızı (ilk bir yaş içinde ölen bebeklerin oranı), giderek azalmaktadır. Bebek ölümlerinin azalmasında muhakkak bir çok faktör vardır, ancak sezeryan doğumlardaki artışla olan ilişkisi, araştırmaya muhtaçtır.
Sezeryanla doğuma karşı çıkanlar, kadın doğum hekimlerinin, maddi nedenlerle veya kolaylarına geldiği için sezeryanı giderek daha fazla tercih ettiğini söylüyorlar. Bu eğilimin yalnızca gelişmiş ülkelerde değil, dünya genelinde yaygın olduğunu da unutmamak gerek. Bu küresel eğilimde bir çok faktör rol oynuyor. Gebelerin ve çocuk sahibi olacak kişilerin doğum şekilleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaları ve anne ve bebekle ilgili risk algılamaları çok önem kazanıyor.
Örneğin fetusun kalp atışlarında meydana gelen bir bozulma sonucu muhtemel perinatal asfiksi ihtimalini %5 olarak ortaya koyduğunuzda, bazı aileler için bu kabul edilebilir bir rakam iken, bazı aileler için çok yüksek bulunup, “fetusu riske sokmamak” için sezeryan tercih edilebiliyor. Bazı kadınlar da, normal doğum sırasında karşılacakları ağrıdan korktukları veya ağrı eşikleri düşük olduğu için, elektif şartlarda sezeryanı tercih edebiliyor. Bu konu da kadın doğum hekimleri arasında ayrı bir tartışma konusu.
Ülkemizde de, tüm dünyada olduğu gibi, sezeryan doğumlar ile ilgili önemli noktalardan birisi, bu operasyonun maliyetidir. Klasik olarak, yapılan bir sezeryandan doktorun aldığı ücret, normal bir doğuma kıyasla daha fazladır. Bazı iddialara göre, kimi “kötü niyetli” kişiler, sırf maddi çıkar kaygısı ile, normal doğurabilecek gebelere bile sezeryan yapmaktadır. Bu durumun önlenebilmesi için artık birçok hastanede normal doğumlar ile sezeryanla doğumlar arasındaki doktorun aldığı ücret farkı kaldırılmıştır.
Sağlık Bakanlığı ve sosyal güvenlik kurumları ile sigorta şirketleri de, hastaların gerçekten sezeryan endikasyonu olup olmadığını daha yakından kontrol etmek ve buna göre ödeme yapmak için bazı yasal ve pratik önlemler geliştirmişler ve geliştirmeye de devam etmektedirler. Ancak bunların da, tamamen tersi bir etkiye ve anne ve bebeklerin mağdur olmasına yol açabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.
Günümüzde, gebelerin fiziksel ve ruhsal özellikleri, yüz yıl öncesine göre de bazı farklılıklar gösteriyor.