Körlük Çeşitleri

Körlük, kısaca insanın beş duyu organından biri olan görme yeteneğini kaybetmesi hali olarak tanımlanabilir. Bugünkü yazımızda biraz körlük çeşitleri üzerinde durmak istedim.

Hakikat Körlüğü

Kuranı Kerim’de körlük, ‘hakikati görmemek’ olarak bir başka boyutuyla anlatılır. Allah-u Teâlâ yeryüzünde haksız yere büyüklenenlerin, koyduğu hükümlerden yüz çevirenlerin, doğru yolu apaçık görseler bile o yolda yürümeyenlerin akıbetlerini şöyle anlatmaktadır: “Yeryüzünde haksız yere böbürlenip büyüklük taslayanları âyetlerimi idrakten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim.” (A’râf: 146)

Bu kişiler ilâhî hükümlerdeki hikmet ve hakikatleri anlamazlar, gerçeklere nüfuz edemezler.Bunun sebebi ise; Allah-u Teâlâ onların kalplerini çevirdi, çevirdikten sonra mühürledi, gözlerine bir perde çekti, kulaklarını da sağır yaptı. Artık bütün Kur’an-ı kerim âyetlerini önlerine koysan; görmezler.

Onların bu gafletleri yanılmak ve bilgisizlikten kaynaklanan bir gaflet değil, hakka ve hakikate yüz çevirmelerinden kaynaklanan bir gaflettir.

Bu konuda Kuranı Kerimde çok sayıda ayeti kerime yer alır.

“Doğru yolu görseler onu yol edinmezler.” (A’râf, 146)

Bunlar sağırdırlar, kördürler ve dilsizdirler. Artık girdikleri yoldan geriye dönmezler. (Bakara,18)

Cehennem için de insanlardan ve cinlerden pek çok kimse yarattık ki onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler ve kulakları vardır onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. İşte bunlar gafillerdir. (A’râf 179)

“İşte bunlar Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.” (Muhammed: 23)

Allahu Teala hakikati görme melekemizi artırsın kötü akıbetlerden muhafaza buyursun.

Renk Körlüğü

Renk körlüğü değişik renkleri ve gölgeleri algılamaktaki bozukluğu tanımlamak için kullanılır. Kadınlardan fazla erkeklerde görülen, oldukça yaygın bir durumdur. Kadınlarda yüzde 1 oranında rastlanılmasına rağmen bu oran erkeklerde yaklaşık yüzde 10 dur. Bu hastalığın nedeni; gözün retina tabakasındaki bazı pigmentlerin eksikliği veya hiç olmamasıdır.

Renk körlüğü aynı rengin tonlarını ayırmakta olan güçlük şeklinde hafif olabileceği gibi hiç bir rengi ayıramayacak kadar şiddetli olabilir. En çok görülen tipi, kırmızı ile yeşilin ayırt edilememesidir. Nadir görülen bazı vakalarda ise bütün renklerin ayırt edilememesi ve dünyanın siyah - beyaz görülmesi söz konusudur. Her 20 erkekten ve her 200 kadından birinde vardır. Çoğu renk körü olduğunu kendiliğinden fark etmez. Görüldüğü gibi renk körlüğünde “En çok görülen tip, kırmızı ile yeşilin ayırt edilememesi” imiş. Asıl mesele de bu zaten. İnsan, kırmızı rengi yeşil olarak görüyorsa işi zor demektir.

İşletme Körlüğü

Çalışanların zamanla işletmelerinde bulundukları ortamdaki eksiklikleri görmesini önleyen bir durumun oluşması ve gördüğü eksikliklerden, hatalardan yeterince rahatsızlık duymaması, eksikliklerin ve hataların olduğu biçimde itirazsız olarak kabullenmesidir.

İşletme körlüğünde, çalışanlar bulundukları ortamda yapılmakta olan işler ile ilgili farklı bakış açılarını, problem arama ve problemlere çözüm bulma ve motivasyonlarını zaman içinde kaybederler.

Bütün işletme uzmanları gelinen bu noktanın sonun başlangıcı olduğunda müttefiktirler. İşletme körlüğüne yakalan şirket, kurum devlet ve iktidarların ve artık ömrü uzun olmamaktadır.

Politik Körlük

Politik körlük, işletme körlüğü ile renk körlüğünün karışımı olan bir başka hastalıktır. Bu hastalığın ileri seviyesinde parti yöneticileri; ‘başkasının seçmenini kendi seçmeni olarak görür.’(Kırmızının yeşil olarak görülmesi gibi)

Hastalığın diğer tezahürü, parti yöneticisinin; ‘kendinden ayrılmış artık başka çareler arayan seçmeni kendi seçmeni olarak görmeye devam etmesidir.’

Politik körlüğe yakalan partilerin ve iktidarların ömrü uzun olmamaktadır.

Politik körlük bazan bir salgın halinde bütün devlet yöneticilerine musallat olur.

“Viyana’ya orta elçi tayin edilen Ebûbekir Râtıb Efendi, heyetiyle birlikte görev yerine giderken Macaristan’da yol üstünde bulunan Izsák köyüne uğradığında tarih Ocak 1792’yi gösteriyordu. Kasabayı andıran büyüklükte olan bu köyden Mihal Nayed adında bir Macar beyzâdesi elindeki IV. Mehmed’in tuğrasını taşıyan bir ferman ile ağa mektubu ve mübâyaa tezkeresi gibi Osmanlı döneminden kalma bazı belgeleri gösterdiğinde, Ebûbekir Râtıb Efendi, “Şimdiden sonra bunlar neye lâzımdır, bunları ihrak etmelidir!” demişti. (Kenan,2010)

Osmanlı Devletinin bedeni ve ünvanı büyük ancak ruhu ve aklı küçük temsilcisi devletini, yücelterek anan Macar Beyzadesi kadar Osmanlı Devletini tanımıyordu. O dönemlerde politik körlük ‘Deliler ırmağı’ gibi bütün ülkeyi ve devlet yönetimini sarmıştı.

Macar Beyzâdesi bu bütün azaları körelmiş adama şu tarihi cevabı vererek kayıtlara geçmişti: “Elbette Âl-i Osman bir ulu devlettir, ‘grand seigneur’dür; bir devletin bu ismi alması kolay bir iş değildir. Yine geri gelecektir, dolayısıyla elimizde bu sened bulunsun; zamanla lazım olur!” (Kenan,2010)

Gün gelir bazı coğrafyalar Cenap Şahabettin’in  “Körler ülkesinde görmek hastalık sayılır.” sözünün kapsama alanına girer.

O zaman artık yapacak bir şey kalmamış demektir.

* Yenisöz Gazetesi / 11.7.2019

** Av. Hüseyin Yürük/Kutupyıldızı Derneği Genel Sekreteri