Çocukluğumda Ve Gençliğimde Yaşadığım Bazı Travmalar

İnsanın hayatında yaşadığı bazı olaylar onu çok etkiliyor, kurduğu kuracağı yeni hayata önemli tesirler yapıyor.

Benim hayatımda da derin izler bırakan, ruh düğümlerimde önemli tesirler yapan bazı olaylar var. Bugün onları sizlerle paylaşmak istiyorum:

Çocukluğum ve gençliğim Karadeniz’de bir sahil ilçesinde geçti. İlkokul öğrencisiydim. Bir gün ilçemizin Tapu Müdürünün öldüğünü evimizde söylediler.

Aradan birkaç gün geçmişti. İlçemizin tapu müdürü bizim eve yakın bir yerde oturuyordu. Ben de o sabah okula gidiyordum. Okula giderken tapu müdürünün oturduğu apartman dairesinin önünde bir minibüs gördüm. Tapu müdürünün kızları birkaç gün önce ölen babalarının takım elbiselerini bu minibüse yüklüyorlardı. Çeşitli vitrinlerden özenle seçilmiş gıcır gıcır ve çeşit çeşit takım elbise şimdi başkalarına verilmek üzere evden gönderiliyordu.

Bu olay benim ruhumda çok önemli tesirler bıraktı. Ne zaman bir vitrinde bir takım elbise görsem, o takım elbisenin bir gün minibüsle başkalarına gönderileceği an gözümün önüne geliyor. O yüzden özenerek, beğenerek, severek takım elbise alıp bir türlü giyemiyorum.

Ruh düğümlerime tesir eden bir başka olay da şu: Asker dönüşü bir kurumda işe başlamıştım. Heyecanla bana gösterilen masaya oturdum. Masayı düzenlemek, kendi eşyalarımı yerleştirmek için çekmeceleri açtığımda ilk çekmecede bir sürü hiç kullanılmamış kartvizit ile karşılaştım.

Bu kartvizitler benden önce bu makamı kullanan kişiye aitti. O kişi özenle bastırdığı, keyifle eşine dostuna dağıttığı bu kartvizitleri kullanamadan bu makamı kaybetmiş, şimdi başka bir işe geçmişti.

O gün bugün hangi makama geçersem geçeyim kartvizit bastırmak içimden gelmiyor. Benim bıraktığım kartvizitleri benden sonra o makama gelecek kişinin çekmecesinde bulup çöpe atacağı an gözümün önüne geliyor. O yüzden ben, “Sen benim aslında kim olduğumu biliyor musun?” dercesine cüzdanına davranıp, muhatabına leblebi çekirdek gibi kartvizit dağıtan biri de değilim. Olur da benden birisi kartvizit istediğinde ancak utanarak sıkılarak kartvizit verebiliyorum.

Ruh düğümlerime tesir eden bir diğer olay da şu: İstanbul’da bir belediye kuruluşunda çalışıyor idim. O belediye kurumunun yöneticisine daha önceden bir büyük şehrimizde Belediye Başkanlığı yapmış ancak o makamını kaybetmiş efsane kişiyi Danışman olarak getirmişlerdi.

Ben de bu kişiyi eskiden tanıdığım için bizimle aynı katta olan yeni makam odasında ziyaret edeyim diye bir gün odasının kapısını tıklatarak içeri girdim Bir de ne göreyim? Efsanevi Başkan eline bir peçete almış kendisine verilmiş odadaki makam masasının tozlarını silmeye çalışıyor. Başkanın o hali hiç gözümün önünden gitmiyor. O yüzden hiçbir makama keyifle oturup saltanat süremiyorum. Dünyanın bütün makamlarının efsanevi başkanın makamları gibi geçici olduğunu bütün azalarımla hissediyorum.

Şu üç kuruşluk dünyanın takım elbiselerine, katvizitlerine, makamlarına aldanan insanlara çok şaşırıyorum.

Dünya makamlarının aslında ne anlama geldiğine dair binlerce örnek vardır. Bir örnek de ben vereyim: Safranbolu'da İzzetpaşa Camii var, şehrin tam merkezinde. Bu kişi sadrazam iken görevden alınarak Afyon'a sürülmüş. Daha sonra burada vefat etmiş. Cenazesini oraya defnetmişler. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Cumhuriyet Döneminde sadrazamın cenazesinin olduğu bölgeden yol geçecek olmuş. Mezarlığı tamamen tasfiye ederlerken tam sadrazamın kabrine sıra gelince vakıflardan bir memur duruma müdahale etmiş. Bu kişinin eski bir sadrazam olduğunu kemiklerinin Safranbolu'da yaptırdığı caminin avlusuna nakledilmesinin uygun olacağını söylemiş. Devlet yetkilileri de kabul etmişler.

Şu anda Safranbolu'da İzzetpaşa Camii'nin avlusunda İzzet Paşa'nın taşınmış kemiklerinden oluşan kabri bulunuyor.

Hayat böyle. Bir dönem sadrazamsın, her şeyi iki dudağının arasında zannediyorsun.

Bir dönem toprağın altında çürümüş bir zavallısın, kemiklerini iş makinesinin kepçesinden zor kurtarıyorsun.

Yenisöz Gazetesi /06.02.2019

**Av.Hüseyin Yürük/Kutupyıldızı Derneği Genel Sekreteri