HER ŞEY BİZ YAŞARKEN OLDU

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar

ben yaşarken koptu tufan

ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat

her şeyi gördüm içim rahat

 

Evet, İsmet Özel böyle diyor.

 

Biz yaşarken de büyük olaylar, savaşlar, tabii felaketler oldu. Biz yaşarken  Pakistan’da Deprem oldu, Endonezya’da Tsunami dalgalarından, Nijer’de açlıktan insanlar öldü. Hem de yüz binlerce, milyonlarca insan….

 

Bu felaketleri bazen TV haberlerinde acıyarak seyrettik, bazen gazetelerde aldırmadan okuyup geçtik, bazen dost sohbetlerinde içimiz sızlayarak dile getirdik.   Ama hepimizin yüreğinin derinliklerinde “Ben ne yapabilirim ? Ne yapmalıyım?” sorusu derin bir yara gibi sızlayıp durdu.                           

 

Biz Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri olarak bu sızıyı hissedip, bu mazlumların yanında olmak, gözyaşlarını silmek, insan olarak mazlumlara bir kardeş eli uzatmak istedik.   Olayların seyircisi olmamalıydık. Elimizden geleni  yapmaya çalıştık;  İhtiyacı olanlara bir yudum su, bir lokma ekmek, bir parça ilaç …vs  bile olsa bir şeyler yapmanın çabası içerisinde olduk.

 

Derneğimiz düşüncelerimizde ve gönlümüzde çok eskiden beri vardı. Ama resmi kuruluşu 2005 yılı Ocak ayında yapıldı. Biz daha kuruluş hazırlıkları ile ilgilenirken, 26 Aralık 2004’te Açe’de deprem ve tsunami felaketi oluyordu.

 

'Yüzyılın felaketi' olarak anılan Endonezya – Açe tsunami kasırgası yaklaşık 300 bin insanın ölümüne , 1 milyona yakın insanın evsiz -barksız ; korunmasız, kimsesiz kalmasına neden oldu.  Tüm dünya bölgenin insanlarının yaralarını sarmaya çalıştı.

 

Henüz çok yeniydik, imkanlarımız çok kısıtlıydı. Ama mutlaka bir şeyler yapmalıydık. Kutupyıldızı’da Açe’de karınca kararınca bir yaraya deva olmaya çalıştı.

 

Araştırma ekibi sonrasında bölgeye giden doktor ekibi, Denizfeneri Derneği ile işbirliği yaparak yıkılmış, harap olmuş bir hastaneyi tekrar hizmete hazırladı. Polikliniklerinin laboratuar, röntgen,ameliyathane ve servisin yeniden kuruluşu sağlandı. Endonezyalı doktorlarla işbirliği yapılarak hastane hizmetinin devamı sağlandı. Bu çalışma 2-3 ay devam etti.

      

2005 Ekim ayında yeni bir felaket haberi tüm dünyayı üzdü. Pakistan-Keşmir’de meydana gelen deprem 200 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. Henüz   Açe felaketinin yaraları sarılmadan yeni bir felaket dünyayı sarsmıştı.

 

Derneğimiz bu defa daha tecrübeli ve hazırlıklı idi. Gerekli malzeme ve cihazlar alınıp, deprem bölgesine gidildi. Depremde en çok zarar gören Keşmir bölgesinin başkenti Muzafferabad kentinde çalışıldı. Bu kentte İHH tarafından kurulan bir çadır kampta çadır hastane hazırlandı. Ekip halinde Acil, Dahiliye, KBB, Çocuk, Aile Hekimliği ve Radyoloji bölümlerinde hizmet verildi.

Ramazanın sonunda başlayan bu faaliyette ekibimiz tarafından  10 gün bilfiil aktif olarak çalışıldı. Sonrasında ekibe katılan yeni doktorlar tarafından çalışma devam ettirildi. Şu an aynı yere İHH prefabrik hastane kurmaya çalışıyor.

 

Türkiye içerisinde de çalışmalar, faaliyetler yaptık.

 

Her ay yapılan sağlık taramalarında Çeçen mültecileri, doğudan göç eden zor şartlarda yaşayan Bingöllüleri, Ağrılıları sağlık taraması ile ziyaret ettik.

 

Haydarpaşa Numune hastanesinde kalabalıklarda kaybolan, aradığı yeri bulamayan, ne yapacağını bilmeyen hastalara 'Hastane rehberlerimizle' yol gösterdik

 

Fuarlarda sağlıklı yaşam ve kan grubu tayini çalışması ile insanlara ulaştık.

 

Seminer, Panel ve Konferanslar yapıldı. Diabet haftasında yapılan panelde Prof.Dr. Hüsrev Hatemi  ve değerli arkadaşları  bilgiler verdi.

 

‘Sağlıkta Dönüşüm; Kazanılanlar-Kaybedilenler’  konulu panelimize ilgi büyüktü. Sektörün yaşadığı değişim ve sorunlar dile getirilirken çözüm önerileride sunuldu. Panel bildirileri daha sonra rapor haline getirilerek yayınlandı.

 

‘Gıda Sağlığı ve Güvenliği’ panelimiz çok önemli ve güncel bir konuyu ele alıyordu. Prof. Dr. Recep Öztürk başkanlığında panelistler  konuyu değerlendirdiler.İzleyicilerin yoğun ilgi gösterdiği toplantı adeta soru yağmuru ile devam etti.

 

Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği   yola çıkarken 'Sarılacak çok yara var' diye işe başlamıştı. Ama bizde bukadar çok sarılacak yara olduğunu, bu kadar çok yara sarabileceğimizi, bu  kadar çok dua alabileceğimiz bilmiyorduk.

 

Kendi ihtiyarımla ben hiç olur mu idim tabib;

Ger bileydim alemin bunca devasız derdini….Diyor şair.

 

Biz ise “Bu kadar çok kanayan yara varken, niçin Kutupyıldızı bu kadar gecikti ? Keşke daha önce kursaydık,keşke daha çok yara sarsa idik” diyoruz.

 

Dileğimiz sarılacak hiç yara olmaması……

 

Büyük rüyalarla geçmişse ömür…..

Hiç yanmam ölümün her çeşidine.