Dünden Bugüne Sağlık Sistemi

Dünyada büyük değişimlerin, çalkantıların yaşandığı bir süreçte Türkiye tarihinin önemli bir döneminden geçiyor. Temel sistemler değişiyor, alışılmış kalıplar kırılıyor, bu değişim sancılarını da beraberinde getiriyor.

Her şeyden önce demokratikleşme ve insan hakları alanında ciddi gerilimler yaşıyoruz. Bugüne kadar uygulanan temsili demokrasi modeli artık sistemi taşıyamaz olmuş, katılımcı demokrasi ise tüm kurum ve kurallarıyla bir türlü istenen seviyeye erişememiştir.


Sivil toplum kuruluşları gerek yapı ve gerekse inisiyatif kullanma açısından son derece yetersiz durumdadır.

Ülkemiz sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan oldukça heterojen bir yapı göstermektedir.

Siyasi istikrarsızlık ve çeşitli güç odaklarının yetkisi, müdahaleleri mevcut sıkıntıları içinden çıkılmaz hale getirmektedir.

Türkiye bütün bu olumsuz şartlarıyla birlikte yöneldiği AB sürecinde büyük sorumluluklar üstlenmiştir. Bu sorumluluklar arasında Sağlık Reformları önemli bir yer tutmaktadır.

Sağlık, temel bir insan hakkı olup her bireye ayrım gözetilmeden sunulması gereken bir hizmettir. Bu nedenle bazı ülkeler sosyal devlet anlayışının gereği olarak herkese eşit, ücretsiz sağlık hizmeti sunmaktadır.

Ülkemizde sağlık sistemi hemen her dönemin, her iktidarın üzerinde kafa yorduğu, çok defasında yap-boz tahtasına çevirdiği yahut da bir türlü elini süremediği hastalıklı bir sistemdir. Bunun böyle olduğu herkesin ittifak ettiği bir husustur.


Her tedavi denemesi yeni dengesizliklere yol açarak içinden çıkılamaz hale getirmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri milli birlik, tasada ve kıvançta beraberlik konusundaki hamasi söylemlere, sınırsız, imtiyazsız toplum iddialarına rağmen pratikte gerek sosyal gerçeklik olarak, gerekse kamusal hizmet organizasyonlarıyla sağlık alanında çok başlı yapılar, farklı statü ve uygulamalar meydana gelmiştir.


Sağlık alanında sosyal güvenlik hizmeti veren Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, Yeşil Kart gibi (özel meslek gruplarıyla ilgili yapılanmalar bir yana) parçalı bir yapı hâkim olmuş, düzen ve bütünlük bir türlü sağlanamamıştır.

Koruyucu Hekimlik uygulamaları ihmal edilmiştir. Koruyucu hekimlik uygulamalarına yeterince kaynak ayrılmamakta ve bu konuda çalışan personele hizmet içi eğitim desteği verilmemekte ve motivasyonları artırılmamaktadır. Konunun uzmanı hekimlerden yararlanılamamaktadır.


Pratisyen Hekimler âdeta sağlık hizmetinin dışında kalmış, sağlık memuruna yakın bir yapıda kalması nedeni ile sürekli ihtisas sınavına hazırlanan hekimler oluşmuştur.

Uzman Hekimler SSK ve devlet hastanelerinde emeklerinin karşılığını alamadıklarından, muayenehane açmak ve özel hastanelerde çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Bu durum çeşitli suiistimallerin kaynağı olmuştur.

Akademik kadrolar ayrı bir değerlendirme konusudur. Ancak Devlet Hastanelerindeki halen yürürlükte olan Şeflik sistemi kaydı hayat şartıyla sürdürülen, gelişmelere kapalı, kişisel değerlendirmelere ve suiistimallere son derece açık bir yapıdır. Sürekli bilimsel gelişim ve yenilenmeye açık, süreli ve denetimli olması gerekir.

Hastalar sistemin kurbanları olarak zorlukları esas çeken kısımdır. Koruyucu Sağlık hizmetlerini alamamakta, çeşitli hastalık risklerine karşı kontrolden ve checkuptan geçememektedir. Hastalandığı zaman ilk başvuracak yer olarak hastane ve özel poliklinikleri düşünmektedir. Hastanelerde uzun kuyruklar oluşturmakta, günlerce gidip gelerek teşhis konmaya çalışılmakta, tedavi için ise günler, haftalar hatta aylarca beklemek zorunda kalmaktadır. Bu yüzden bazen de doktorların ve polikliniklerin yerini eczacı kalfaları ve tanıdık tecrübeli kişiler almaktadır.

Aile hekimliği anlayışı henüz oluşmamıştır. Pilot bölge olarak Düzce’de uygulanan aile hekimliği sistemi Hekim ve Hasta memnuniyeti konusunda başarılı gözükmekle birlikte henüz kanuni alt yapısı oluşturulmamış, el yordamı ile yürütülen bir sistem görünümündedir. Mutlaka çok detaylıca incelenip ülkemiz şartları göz önüne alınarak çok iyi bir alt yapı hazırlanarak uygulama genelleştirilmelidir. Yoksa iyi niyetli yarım kalmış projeler arasına karışma tehlikesi sağlık sistemimiz açısından kaçırılan bir fırsat olabilir.


Sağlık Yöneticileri Liyakat Usulü Atanmamaktadır

Hiçbir deneyimi ve bilgisi olmayan kişiler siyasi baskılarla sağlık yöneticisi olarak atanmakta ve toplumun sağlığı ehil olmayan bu kişilere emanet edilmektedir. Hiçbir projesi ve ideali olmayan bu sağlık yöneticileri o koltuklarda bir gün daha fazla kalabilmek için Bakanlığın emirleri yerine, siyasilerin emirlerini yapmakla zaman geçirmektedirler ve mevcut işleyen sistemi de altüst etmektedirler. Bu yöneticiler hiçbir zaman tıbbi açıdan ve yöneticilik açısından denetlenmemektedirler.


Sağlık yöneticiliği sıradan herkesin yapabileceği bir iş olarak görülmektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde sağlık yöneticiliği bir meslektir ve eğitimini almadan hiç kimse o göreve getirilmez. Dolayısıyla illerde kendi işini yapamayan yöneticilerin işi merkezden yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak Sağlık Bakanlığı Merkez teşkilatı da taşradan farklı değildir. Makam ve mevkiler iş yapma isteği olmayan siyasi yollardan oralara gelmiş müdür ve daire başkanları ile doludur.


Genel müdürlüklere ise Sağlık Bakanlığı teşkilatından yeterli deneyimi olmayan akademik kişiler getirilmektedir ve bu kişiler sistemi öğrenene kadar görev süreleri dolmaktadır. Sağlık Bakanlığında önemli mevkilerde hekimler bulunmamaktadır. Çalışan az sayıdaki hekim de maddi açıdan cezalandırılmaktadır.

Sağlık kurumlarının birleştirilmesi, Genel Sağlık Sigortası, Finans-Hizmet ayrımı… gibi geçmiş dönemlerde çok konuşulup bir türlü hayata geçirilemeyen sağlık projeleri mevcut AK Parti iktidarı döneminde çok cesur bir şekilde hızla uygulamaya sokulmuş, fakat maalesef üzerinde tüm taraflarıyla yeterince tartışılamamıştır.

Yeni dönemi temel ilke ve hedefler açısından takdir edip desteklemekle birlikte mevcut projenin ülke gerçeklerine uygun hale getirilip alt yapısı hazırlanmadan uygulamaya konmasının getirdiği sıkıntıları üzülerek izliyoruz.


Böyle büyük bir projeyi dar bir alana sıkıştırmak doğal olarak ilkelerden sapmalara, adaletsizliklere, duraklamalara veya geri adım atmalara davetiye çıkarmak demektir. Bu durum ülke imkânlarını heba etme, meydanı fırsatçılara kaptırma ve milletin gelecek umutlarını karartma riskini beslemektedir.


Sağlıkta yeni dönem hem sağlık çalışanları, hem sağlık hizmeti alanlar, hem de sistem açısından köklü değişimler getirmektedir. Bu değişikliklerin büyük kısmı herkesin düşündüğü doğrular olarak görülmekle beraber, uygulamada değişik kötü kullanımlar nedeni ile büyük riskleri de içinde barındırmaktadır.


* Bir Bilge Hekimin Zamana Şahitliği, Tefekkür Düşünce Merkezi, İstanbul,2021

**Prof.Dr Mustafa Samastı /Kutupyıldızı Derneği Başkan Yardımcısı