Bir Başhekimin Covid Hatıraları

Türkiye’de ilk Covid vakası 10 Mart’ta görüldü. Kişisel korunma tedbirleri artırılmaya başlandı. Biz de hastanemizde maske, mesafe, temizlik kurallarını uygulamaya başladık.


2019 yılı sonunda ve 2020 yılının tamamında Covid 19 pandemisi Çin’in Vuhan kentinde başlayıp tüm dünyayı etkisi altına aldı. 2019 yılı Aralık ayında TV ve Gazetelerde Vuhan kentinde Covid 19 virüsünün yayılmaması için alınan tedbirleri konuşuyor, bazen alaya alıyor, bazen de abarttıklarını düşünüyorduk. 1 aya yakın sokağa çıkma yasağı, insanların eve hapsedilmesi, kapıların tahta perdelerle çivilenip kapatılması… vs bize acaip bir hikaye gibi geliyordu.

Mart 2020 tarihinden itibaren Covid 19 vakalarının Türkiye’de görülmesi ile beraber benzer sahneler bizde de yaşanmaya başladı. Uzun süreli sokağa çıkma yasakları, kişisel korunma tedbirleri, tedavi için yapılan seferberlik.. vs gibi önlemler hızla uygulamaya konuldu.

Türkiye’de ilk Covid vakası 10 Mart’ta görüldü. Kişisel korunma tedbirleri artırılmaya başlandı. Biz de hastanemizde maske, mesafe, temizlik kurallarını uygulamaya başladık. Hastane girişinde hasta bekleme koltuklarının olduğu alanı 3 odaya bölerek Covid hastalarının ilk muayenelerinin yapıldığı izolasyon odaları haline getirdik. Kalabalık toplantılar iptal edildi, bir kısım toplantıları watsap ve zoom üzerinden yapmaya başladık. 15 Mart Tıp Bayramı için yaptığımız tüm hazırlıkları iptal ederek toplantıyı zoom üzerinden yapmak zorunda kaldık.

Mart ayı sonundan itibaren Covid 19 hastaları iyice arttı, ayaktan tedavi olanlar yanında akciğerleri daha çok etkilendiği görülen bazı hastalar hastanelerde yatarak tedavi olmaya başladı. Biz de Afiyet Hastanesi’nde servisimizin bir kısmını cam kapı ve bölmeyle ayırarak Covid servisi yaptık. 5 odayı ise ventilatör ve oksijen bağlantısı ile entübe hastaların da takip edileceği ara yoğun bakım haline getirdik.

Nisan 10-15 tarihinden itibaren yoğun bir şekilde Covid hastalarını kabul etmeye ve tedavi etmeye başladık. Covid servisinde çalışan hemşire ve sağlık personelinden evine gidemiyecek olanlar için kalacakları yerler ayarladık. Hastanemize yakın olan TEİAŞ işletmesinin yöneticileri, misafirhanelerinin sağlık personelince kullanımına izin vererek bize çok yardımcı oldu.

Pandeminin ilk zamanları bilinmezlikler zinciri içerisindeydi. Maskenin ne zaman ve ne kadar takılacağı, koruyucu tulumların ne zaman ve kimler tarafından giyileceği, eldiven takmanın ne kadar koruyacağı… vs hep tartışılıyor, Sağlık Bakanlığı da sık sık Covid hasta takibi ve tedavisi konusunda algoritmalar yayınlıyordu.

İlk zamanlarda doktorlar ve sağlık personeli arasında da Covid 19 hastalarını muayene ve tedavi etme konusunda çekingenlik vardı. Bazı doktorlar Covid hastası bakmamak için ücretsiz izin alıyor, bazıları riskli durumları, yaşları veya bazı kronik rahatsızlıkları nedeniyle istifa etmeyi bile düşünüyordu. Ama büyük çoğunluk fedakârca çalışmaya devam ediyor, gerekli kişisel koruyucu önlemleri alarak Covid hastalarını tedavi ediyordu. Bu pandemi dönemi, tüm sağlık çalışanları için adeta vatan savunması gibi ön safta çarpışılan, mücadele edilen, bazen gazi, bazen de şehid olunan bir meydan muharebesi gibiydi.

Covid 19 pandemisinde ilk hasta artışı, teknik deyimle ilk piki 2020 Nisan-Mayıs ayında, ikinci piki 2020 Kasım-Aralık ayında, üçüncü ve en ağır olanı ise 2021 Mart-Nisan ayında oldu. Özellikle son pikte yoğun bakım ve servislerimiz doldu. Polikliniklerde muayene edilen hastaların neredeyse %40-50’si Covid hastası oluyor, covid şüphesi ile çekilen BT incelemesinde neredeyse % 90 Covid bulguları görülüyordu.

Hastalar çok sayıda ve ağır tablolarla hastanelere geliyordu. O kadar ki İl Müdürlüğü Covid merkezinden günde 50-60 hastanın tedavisi için yer taleb ettiler. Adeta bir sel gibi gelen hasta yoğunluğu doktorları ve sağlık çalışanlarını çok zorladı. Doktorlar ve Sağlık çalışanları yorgunluktan ve yoğunluktan adeta bitap düştü. Neyse ki alınan tedbirlerle Haziran ayından itibaren hasta sayıları ve yoğunluğu azaldı.

Pandemi döneminde birçok sağlık çalışanımız da Covid hastalığı geçirdi. Genellikle hafif atlatılırken, bazı arkadaşlarımız ağır geçirdi, hatta yoğun bakımda yatan ve entübe olan çalışanlarımız bile oldu. Ama sevindiğimiz nokta şu ki Afiyet Hastanesi çalışanlarından Covid nedeniyle vefat eden olmadı.

Pandemi döneminin hastaları ve kurbanları olduğu gibi kahramanları da vardı. En başta fedakârca çalışan tüm sağlık çalışanları, covid servisi çalışanları, yoğun bakım personeli, 112 acil servis görevlileri ve cankurtaran görevlileri bu dönemde olağanüstü bir gayret gösterdiler. Bizim hastanede birçok personel covid servisinde çalışmak için gönüllü oldular. Covid olma riski altında, günde 7/24 saat devam ederek, ailesini ihmal ederek, zor durumda çalıştılar.

Covid servisi sorumlusu Anestezi ve Reanimasyon uzmanımız gece gündüz hastaneden ayrılmadan aylarca hasta takip ve tedavisi yaptı. Her gün Covid servisinde servis sorumlumuz ve İnfeksiyon uzmanı ile birlikte hasta vizitleri yapıyor, tedavileri ve süreçleri takip ediyorduk.

Diğer branş hekimlerimiz ve acil servis çalışanlarımız ile hep birlikte pandemi döneminde covid hastalarının teşhis, tedavi ve takibi için gayret ediyorduk. Diğer çalışanlarımız da kayıt ve hasta dosyalarının düzenli hazırlanması için çalışıyordu.

Poliklinikte teşhis ve tedavi edilen hastaların büyük bir kısmı tedaviye iyi cevap veriyor, yüzde doksanı evde izolasyon ve ilaç tedavisi ile iyileşiyordu. Akciğerleri etkilenmiş olan daha ciddi durumdaki covid hastaları ise yatarak tedavi ediliyor, covid ilaçları yanında nazal ve maske ile O2 tedavisi veriliyor, daha ağır durumda olan ve sitokin fırtınası tabir ettiğimiz ağır tablonun gelişme ihtimali olan hastalarda kortizon, aktemra ve pulmozin tedavisi ve destek tedavileri yapıyorduk.

Covid 19 virüs hastalığının kesin bir tedavisi henüz bilinmemekle beraber dünyada ve ülkemizde belirli bir standart tedavi protokolleri belirlenmişti. Bizim ekip de bu tedavileri yakından takip ediyor ve hastalarımızı bu yeniliklere uygun olarak takip ve tedavi ediyorduk. Yatan hastalardan % 60-70 tedaviye iyi cevap verirken, % 10-15 entübe oluyor, entübe olan hastalardan bir kısmını da bütün tedavi ve müdahalelere rağmen kaybediyorduk.

Hekimler ve sağlık çalışanları olarak her kaybedilen canla birlikte üzülsek, acı duysak da; hastalarımızın takip ve tedavisi için konsantrasyonumuzu kaybetmemeye, kaldığımız yerden hayata devam etmeye mecburduk. Hasta yakınlarının “Acaba bize de covid bulaşır mı?” diye yaklaşmadıkları hastalara, sağlık çalışanları her türlü hizmeti veriyor, yemeklerini yediriyor, bazen altını temizliyor; bazen de boğazına hortum sokarak aspire ediyor, bazen de entübe etmek için tüm riskleri düşünerek solunum yoluna müdahale ediyordu.

Unutamadığım bir hasta 35 yaşında, kilolu, genç bir avukattı. Covid servisine yatırdığımızda akciğerleri oldukça etkilenmiş ve nefes darlığı yaşıyordu. Serviste 3-4 gündür tedavi ediyorduk ama durumu ağırlaşıyordu. O gün yine serviste vizit esnasında koridorda hasta odasına doğru yürüyorduk. Kapıya geldiğimizde hastanın solunumunun zorlaştığını ve inlemeye başladığını gördük. Satürasyonu düşmüş, yüzünün rengi de koyulaşmaya başlamıştı. Yatakta oturuyor, maskeyle oksijen alırken, “Nefes alamıyorum yardım edin” diyordu.

Doktor Abdurrahman bey hemen entübe etmeye karar verdi. Hasta entübe edildi, ama bu defa kalp ve solunum durması nedeni ile resüstütasyon yapılmaya başlandı. Yaklaşık 45 dk süren canlandırma masajına rağmen hasta geri dönmedi. Bu sırada tüm sağlık personeli elinden geleni yapıyor, bir can kurtarmak için koşturuyordu. Tam bu sırada hastanın cep telefonu çalmaya başladı. Kimse telefona cevap vermeye cesaret edemiyordu. Telefonu ben açtım, babasına hastanın durumunun ciddi olduğunu, elimizden geleni yaptığımızı ama her türlü sonuca hazırlıklı olmalarını söyledim. Tabii çok zor ve üzücü bir durumdu.

Başka bir hasta 50 yaşında bir iş adamı idi. Akciğerleri covid enfeksiyonundan oldukça etkilenmiş, saturasyonu da düşük seyrediyordu. Ama hastanın aklı fikri işletmesinde, iş yerinde ve çalışan işçilerin ödemesinde idi. Her vizitte bize ve Dr. Abdurrahman beye “Bırakın gideyim, işçilerin maaşını ve diğer ödemelerini yapayım birkaç gün sonra geri geleyim” diye ısrar ediyordu. Biz de “Bu halle gidersen değil geri gelmek, iş yerine bile varamazsın, tedavini tamamlayalım sağlıcakla git” diyorduk. Hasta yatışının 4. gününde iyice fenalaştı, sitokin fırtınası denen ağır klinik tabloyu yaşamaya başladı. Entübe edilen hasta birkaç günde yoğun bakımda takip ve tedavi edildi, ama kurtarılamayarak vefat etti.

Tabii bu süreçte kaybettiklerimize çok üzülürken, tedaviye iyi cevap verip hayatı kurtulan hastalarımıza da çok sevindik. Tanıdık tanımadık bir çok hastamız, tedavisi tamamlanıp alkışlarla uğurlanırken sevinç gözyaşları döküyordu. Çok ağır bir covid hastası olan, hatta entübe edilip sonra tekrar normal solunuma dönen bir hastamız, tedavisi tamamlanıp taburcu edileceğinde “Lütfen beni alkışlarla değil, dua ile taburcu edin” dedi. Biz de hastanın ricasını kırmayarak, o gün hastanemize gelen İlahiyat Profesörü İrfan Gündüz ve Bingöllü Hoca Hüsnü Efendi’ye rica edip hastayı dualarla taburcu ettik.

Başlangıcından bugüne pandemi sürecinde 18 ayı geçse de Covid enfeksiyonu bilinmezliklerini koruyor, mutasyonlarla yeni varyasyonlarla insanlığı tehdide devam ediyor. Aşılamalar sonucunda rahatlayacağımızı düşünsek de henüz tamamen normale dönmek için erken. En doğrusu virüslere karşı daha korunaklı, yeni normal dediğimiz bir hayata dönmek galiba. Virüslerin oluşturduğu hastalık tehdidi ve ölümler kadar; ekonomik ve siyasi tehditler ve zararlar da her ülkeyi çok ciddi şekilde etkiledi.

“Pandeminin faydaları da var mı?” diye sorarsanız cevabım “Evet” olacak. Koruyucu tıbbın öneminin anlaşılması, sağlık sisteminin ve çalışanların öneminin anlaşılması, temizliğe dikkat edilmesi, sokağa çıkma yasağı sonucu atmosferde ve çevrede kirlenmenin azalması, aile içi iletişimin artması, dijital teknolojinin daha çok hayatımıza dokunması… vs gibi bir çok faydalar sayabiliriz.

Bütün bu yan faydalar olsa da “Allah bir daha böyle bir pandemi yaşatmasın” demekten başka bir çaremiz kalmıyor.

Kimseye kalmaz bu cihan mülk-i devlet sim-ü zer

Bir harap olmuş gönül tamir etmektir hüner.

* Semiz Selahaddin, (2021), Bir Başhekimin Hayata Dair Notları, Tefekkür Düşünce Merkezi, İstanbul